Eusebius: İznik Konsili Üzerine Mektup (MS 325)
Bu, Sezariyeli Eusebius’un İznik Konsili Üzerine Mektubunun Türkçe çevirisidir.
Giriş
Henüz İznik’teyken, 3. yüzyılda piskopos Sezariyeli Eusebius (MS 260-339) kendi piskoposluk bölgesindeki imanlılara İznik Konsili’nde verilen kararlarına dair bir mektup yazdı.
Birinci İznik Konsili (MS 325), Mesih’in tanrılığı ve bunun Baba’yla nasıl bir ilişkisi olduğu sorusunu ele almaya çalışan temsili kilise önderlerinin bir araya gelmesiydi. Üç ay süren yoğun tartışmalardan sonra, toplantı Mesih’in “Baba’yla aynı varlıktan” (Grekçe homoousios) olarak tam tanrılığını tasdik eden, ve böylece Ariusçuluğu reddeden İznik İnanç Bildirgesinin oluşturulmasıyla sona erdi. Bu bildirge muhtemelen Hristiyanlığın en önemlisidir ve bugün bile dünyanın dört bir yanındaki kiliselerde okunur.
Eusebius’un bu mektubu, hem Kutsal Kitap’tan Mesih’in tanrılığını doğru bir şekilde anlamaya çalışırken kilise önderlerinin gösterdikleri özen hakkında bize çok değerli bilgiler verir, hem de oluşturulan inanç bildirgesinin ifadelerini ve amaçlanan anlamını anlamamıza yardımcı olur. Erken Hristiyanlık dönemine ait önemli bir eser olan bu mektubu Türkçe olarak sunabildiğimiz için sevindik.
Eusebius'un İznik Konsili Üzerine Mektubu
Sezariyeli Eusebius’un piskoposluk bölgesi halkına mektubu
1. Sevgililer, söylentiler genellikle doğru bilgilerden daha hızlı yayıldığından, İznik’te toplanan büyük konsilde Kilisenin inancıyla ilgili neler olduğunu muhtemelen başka kaynaklardan öğrenmişsinizdir. Gerçeklerin bu tür raporlarla yanlış yansıtılmasını istemediğimiz için, size ilk olarak bizim sunduğumuz inanç bildirgesini ve daha sonra, bir araya gelen babaların sözlerimize bazı eklemeler yaparak ortaya koydukları ikinci bildirgeyi iletmek zorunda kaldık.
2. En dindar İmparatorumuzun huzurunda okunan, iyi olduğu ve sakıncalı ifadeler içermediği beyan edilen kendi mektubumuz şöyle yazıyordu:
3. “İlk eğitildiğimiz ve yıkandığımızda [vaftiz] bizden önce gelen piskoposlardan aldığımız, ve Kutsal Yazılardan da öğrendiğimiz, rahiplikte ve piskoposlukta inandığımız ve öğrettiğimiz ve şu anda da inandığımız inancımızı şimdi size bildiriyoruz:
4. Her şeye gücü yeten, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı olan tek bir Tanrı’ya inanıyoruz.
Ve tek Rab İsa Mesih’e, Tanrı’nın Sözü, Tanrı’dan Tanrı, Nur’dan Nur, Yaşamdan Yaşam, Biricik Oğul, tüm yaratılışın ilk doğanı, ezelde Baba’dan doğmuş olan, her şeyin kendisi aracılığıyla yaratıldığı olan, kurtuluşumuz için beden almış, insanlar arasında yaşamış, acı çekmiş, üçüncü gün dirilmiş, Baba'nın yanına yükselmiş ve yaşayanları ve ölüleri yargılamak üzere görkem içinde tekrar gelecek olan.
5. Ve tek Kutsal Ruh’a da inanıyoruz.”
Bunların her birinin var olduğuna ve mevcut olduğuna inanıyoruz; Baba gerçek Baba ve Oğul gerçek Oğul ve Kutsal Ruh gerçek Kutsal Ruh olarak, tıpkı Rab’bimizin de öğrencilerini müjdelemeye gönderirken dediği gibi: “gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz ederek” [Matta 28:19] Sizi temin ederiz ki, sürdürdüğümüz ve şimdiye kadar koruduğumuz inanç budur, böyle düşünüyoruz, ve her tanrısız sapkınlığı aforoz ederek ölene kadar da bu inancı koruyacağız.
6. En eski anılarımızdan beri bunları hep yüreklerimizde ve ruhlarımızda bu görüşte olduğumuza tanıklık ediyoruz, ve şimdi her şeye gücü yeten Tanrı’nın ve Rab’bimiz İsa Mesih’in önünde bu gerçeğe inanıyor ve ilan ediyoruz. Geçmişte de aynı şekilde inandığımıza ve vaaz verdiğimize dair sizi temin edecek kanıtlar sunabiliriz.
7. Ortaya koyduğumuz bu inanç bildirgesinde çelişecek hiçbir şey yoktu. Aslında herkesten önce en dindar İmparatorumuz, bunun en ortodoks ifadelerden oluştuğuna tanıklık etti. Hatta kendi düşüncelerinin de bu yönde olduğunu belirtti ve “aynı varlıktan” [Grekçe homoousios] kelimesinin eklenmesi koşuluyla orada bulunan herkese bu belgeyi kabul etmelerini ve maddelerine katılmalarını öğütledi. Sanki Oğul Baba’dan ayrılarak ya da koparak var olmuş gibi, bedenlerimizde deneyimlediğimiz şeye göre Oğul’un “aynı varlıktan” olmadığını söyleyerek bu sözcüğü yorumlamıştır. Çünkü O’nun doğası maddeden oluşmadığı, ruhani bir alemde var olduğu ve bedeni olmadığı için herhangi bir bedensel deneyime maruz kalamaz. Dolayısıyla bu tür şeyler ilahi, sözle anlatılamaz kavramlarla düşünülmelidir. En bilge ve en dindar İmparatorumuzun teolojik açıklamaları böyleydi. Ancak “aynı varlıktan” kelimesini eklemeye niyetliydiler ve şu bildirgeyi hazırladılar:
8. Konseyde emredilen İnanç:
“Her şeye gücü yeten, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı olan tek bir Tanrı’ya inanıyoruz.
Ve tek Rab İsa Mesih’e, Tanrı’nın Oğlu, Baba’dan doğmuş, tek doğmuş olan, yani Baba’nın özünden; Tanrı’dan Tanrı, Nur’dan Nur, gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı, doğurulmuş ama yaratılmamış, Baba ile aynı varlıktandır, ve her şey hem gökteki şeyler hem de yeryüzündeki şeyler O’nun aracılığıyla yaratılmıştır; biz insanlar ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, beden almış, insan olmuş, acı çekmiş, üçüncü gün dirilmiş, göğe çıkmış, dirilerle ölüleri yargılamak üzere gelecek olan.
Ve Kutsal Ruh’a da inanıyoruz.
Ama “O bir zamanlar yoktu”, “doğmadan önce yoktu”, “yoktan var oldu” diyenler ya da Tanrı’nın Oğlu’nun “başka bir varlığa ya da varoluşa sahip olduğunu”, “yaratıldı”, “değiştirilebilir” ya da “değişebilir” olduğunu iddia edenler Küresel [Katolik] Kilisesi tarafından aforoz edilir.”
9. Bu bildirge tartışılırken, “Baba’nın özünden” ve “Baba’yla aynı varlıktan” ifadelerinin hangi anlamda kullanıldığını mutlaka sorduk. Yoğun soru sorma ve açıklama yoluyla kelimelerin anlamı yakından incelendi. “Aynı varlıktan” ifadesinin Oğul’un gerçekten Baba’dan olduğunu, ama O’nun bir kısmı olmadığını gösterdiğini açıkladılar.
10. Bu anlamda kullanıldığında, Oğul’un Baba’dan olduğunu, ancak Baba’nın özünün bir parçası olmadığını öğretmek için bu sözcüğü kabul edebileceğimizi hissettik. Bu nedenle, barışı korumak amacımız olduğundan (ortodoks anlayıştan ayrılmadığımız şartıyla), “aynı varlıktan” terimini bile inkar etmeden bu anlamı kendimiz kabul ettik.
11. Aynı şekilde “doğmuş ama yaratılmamış” ifadesini de kabul ettik, çünkü konsey “yaratılmış” ifadesinin Oğul aracılığıyla var olan ve Oğul’un hiçbir benzerliği olmayan diğer yaratıkları tanımlamak için kullanılan bir terim olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısıyla onların mantığına göre O, kendisi aracılığıyla var olan şeylere benzeyen yapılmış bir şey değildi, ama yapılmış olan herhangi bir şeyle aynı seviyeye konulamayacak kadar yüksek bir öze sahiptir. Kutsal Sözler bize O’nun özünün Baba’dan doğmuş olduğunu ve doğmuş olma şeklinin ifade edilemez olduğunu ve başlangıcı olan herhangi bir varlık tarafından kavranamayacağını öğretir.
12. Bunları göz önüne aldığımızda, Oğul’un Baba ile “aynı varlıktan” olduğunu söylemek için gerekçeler olduğunu gördük; insan bedenleri ya da ölümlü varlıklar gibi değil, çünkü özünü bölerek ya da bir şeyi keserek ya da kendisine bir şey yapılarak ya da değiştirilerek ya da Baba’nın özünü ve gücünü değiştirerek “aynı varlıktan” değildir (çünkü Baba’nın doğasının başlangıcı yoktur ve bu nedenle bu tanımlamaların hiçbiri ona uygulanamaz).
13. “Baba’yla aynı varlıktan” ifadesi, Tanrı’nın Oğlu’nun varlığa gelen yaratıklarla hiçbir benzerlik taşımadığını, ama O’nu doğuran Baba’sına her yönden benzediğini ve Baba’dan başka hiçbir varlığa ve öze sahip olmadığını göstermektedir. Eskiler arasında bile bazı bilgili ve seçkin piskoposların ve yazarların Baba ve Oğul’a ilişkin teolojik öğretilerinde “aynı varlıktan” terimini kullandıklarının farkında olduğumuz için, bu terimi kabul etmek bizim için de iyi göründü.
14. Konsilde oluşturulan ve hepimizin kabul ettiği, bazı sorgulamalardan geçmeden değil, ama en dindar İmparatorun huzurunda ortaya konan ve yukarıda belirtilen düşüncelerle tanımlanan belirli anlayışa göre, inanç için bu kadar.
15. İnanç bildirgesinin sonuna ekledikleri kınamaya gelince, bu bize acı vermedi, çünkü Kutsal Yazılarda bulunmayan ve Kilisedeki neredeyse tüm karışıklık ve düzensizliğin kaynağı olan sözcüklerin kullanılmasını yasaklıyordu. Esinlenmiş hiçbir Kutsal Yazı, “yoktan var oldu” ve “bir zamanlar yoktu” ve bunları izleyen diğer ifadeleri kullanmadığından, bunları kullanmak ya da öğretmek için hiçbir gerekçe yok. Bunun iyi bir karar olduğunu düşünüyoruz, çünkü bu terimleri kullanmak hiçbir zaman bizim geleneğimiz olmadı.
16. Ayrıca, “O doğmadan önce yoktu” ifadesini kınamak yersiz görünmüyordu, çünkü herkes Tanrı’nın Oğlu’nun bedene göre doğmadan önce var olduğunu kabul etmektedir. Tartışmanın bu noktasında, en dindar İmparatorumuz, Oğul’un ilahi doğuşuna göre bile ezelde var olduğunu savunmuştur, çünkü ilahi doğuş eylemi gerçekleştirilmeden önce bile, potansiyel olarak Baba ile birlikteydi, hatta O’nun tarafından doğmadan önce bile, çünkü Baba her zaman Baba’dır, tıpkı her zaman Kral ve her zaman Kurtarıcı olduğu gibi; her şey olma potansiyeline sahiptir ve sonsuza kadar tamamen aynı kalır.
17. Sevgili kardeşlerim, tartışmalarımızın, sorularımızın ve nihai mutabakatımızın senin için açık olduğundan emin olmak için bunu size iletmek zorundaydık. Kendimizinkinden farklı ifadelerden rahatsız olduğumuz sürece son dakikaya kadar ne kadar makul bir şekilde direndiğimizi görüyorsunuz. Ancak sözlerin anlamını samimi bir şekilde sorguladığımızda, bize artık acı vermeyen şeyleri tartışmasız kabul ettik, çünkü bunlar bize daha önce beyan ettiğimiz imanla uyum içinde göründü.
“Eusebius’un İznik Konsili Üzerine Mektubu” Tanrı’yı Arzulamak ekibi tarafından kaynak metni (CC BY-NC-SA 4.0) kullanarak Türkçeye çevrildi. Köşeli parantez içindeki notlar çevirmen tarafından alınmıştır.
Yorumlar