Bütünüyle Sevgi (Dana Candler) [Türkçe Çeviri]

Clairvauxlu Bernard, Tanrı’nın sevdiğinden daha az sevdiğimizi, çünkü daha az olduğumuzu söylemiştir, ancak tüm varlığımızla seversek, “her şeyin verildiği yerde hiçbir şey eksik değildir.” Evet, Bernard haklıdır. Her yönden Yaratıcımdan daha aşağıdayım. Zayıf ve kırılmış olduğum için Tanrı’ya olan sevgim de zayıftır. Bu nedenle, Kendisi mükemmel Sevgi olan Tanrı gibi asla sevemeyeceğim gibi görünebilir. O halde, küçük ve zayıf olan insan yüreği nasıl olur da her şeye gücü yeten, kutsal ve mükemmel Olan’ı sevebilir? Bizler, yaratılanlar, Yaratıcı ile nasıl bir paydaşlık ve dostluk kurabiliriz? Bu iki sevginin - Tanrı sevgisi ve inanlı sevgisi - yollarının kesiştiği yer nerededir?

Cevap bu kelimede yatıyor - Bütünlük. İsa’nın herkes için canını vermesi hem O’nu tam olarak sevebilmem için bir yol açmış hem de böyle bir teslimiyetin nasıl sunulduğunu göstermiştir (1Yu. 3:16; 4:19). O yaşamını bütünüyle verirken, beni de yaşamımı bütünüyle vermeye davet eder ve bu iki eylemde büyük bir yakınlaşma vardır. Burada Tanrı ve insan arasındaki yakınlığı buluruz.

Rab’bin verdiği ve O’nun istediği sevgi, eşsiz niteliğini ve belirgin damgasını tamamen verilmiş olması gerçeğinde bulur. Sevgi’nin doğasının görkemi ve özü, onu diğer her şeyden ayıran şey, kişinin canını vermesinde - kendini tamamen vermesinde - gerçekleşir. Tanrı bizi tüm varlığıyla sevdi, Kendisini sonuna kadar sevgiyle verdi. Ben henüz zayıf ve kırılmış olsam da, O’nu bu şekilde sevdiğimde, burada ve şimdi O’na her şeyimi verdiğimde, her şeyin verildiği yerde hiçbir şey eksik değildir.

Kutsal Korku

Bütünlük - Rab’bi bütün yüreğimle, bütün canımla ve bütün aklımla sevmek (Mat. 22:37). Yüreğim, Tanrı’yı bu şekilde sevme konusunun kutsal bir titremeyle kavrandığını hissediyor. O’nu böylesine bütünüyle ve kayıtsız şartsız sevmek, arzuladığım şey, O’nun herşeyden önce istediğim hayatımın vizyonu haline getirdiği bir şey. Yine de her şeyden daha azını gerektirmeyen bir şeydir. Bütünlüğün yüksek bir bedeli vardır ve tanım gereği herhangi bir istisnayı dışlar.

Bunu yazarken, kendi zayıflığımı, O’nun kendisi her adımda şevkimi körüklemedikçe bir kararlılığa sadık kalamayacağımı bilmenin titremesini hissediyorum. Yine de tüm bunlar olurken, beni hayrete düşüren bir görüm tarafından ele geçiriliyorum: Tanrı’nın Kendisi sevgi için her şeyi vermiştir. O’nun teslimiyet derecesine denk bir sevgiye layık değil midir? Rab ne kadar sıklıkla sınırsızca sevilmek yerine kısmen sevilir. Yine de, O’nu Kendisinin sınırsızca sevdiği şekilde sevmek için radikal bir kararlılığın damgasını vurduğu bir sevgi coşkusuyla yanan bir halk, bir nesil olsa nasıl görünür?

İsa bize en yüksek mertebeden bir davette bulunmuştur. Bu, sevginin doluluğundan akan bir coşku çağrısıdır. Tıpkı O’nun gözlerinin eski kalabalıkları delip geçtiği gibi, O'nun bakışları da bizim yüreklerimizi delip geçer ve O’nun yetkiyle yüklü sesi şöyle haykırır: “Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin” (Mat. 22:37). İsa bu sözlerle insan yüreğini uyuşukluktan çıkarıp Tanrı’ya tümüyle teslim olmaya çağırır. O’nun bizim için en yüksek planlarının ve bereketlerinin doluluğunda yaşamak istiyorsak, bizi öngörülebilir tek geleceğe, tek makul bakış açısına çağırıyor. Bizi O’na her şeyimizi vermeye çağırır.

Gerçek şu ki, kendimizi tamamen vermek için yaratıldık, hiç ödün vermeden sevgiyle her şeyimizi vermek için yaratıldık. Varlığımızın doğasında yarım yamalaklıktan duyulan memnuniyetsizlik ve sonuna kadar sevme ve sevilme özlemi vardır. Bu, yaşamanın en yüksek yolu, insan kalbi için en zevkli ve özgürleştirici varoluş biçimidir. İlgisizlikte yaşadığımız hayal kırıklığı ve gönülsüzlükte karşılaştığımız hoşnutsuzluk, içimizde ters giden bir şey değil, Tanrı’nın verdiği kutsal bir çığlıktır. Bizler bu bütün yüreklilik arzusuyla yaratıldık çünkü Tanrı’nın Kendisi bütün yüreklidir. İçimize tam teslimiyet için kaçınılmaz bir özlem koydu ki yüreklerimizde bulunmadığı zaman kutsal bir huzursuzluk duyalım.

Bütün Yüreklilik Burada ve Şimdi

Rab’bi tüm varlığımla sevmek - O’na her şeyimi vermek - bu sözleri ne kadar iyi biliyorum ve kendi yaşamımda yüreğimi burkan davetlerini ne kadar hissetmiştim. Yıllar boyunca, binlerce kez tekrar tekrar Tanrı’yı tamamen sevmeye verdim kalbimi. Bu buyruk benim için en değerli, ilk ve en yüce buyruk olmuştur - O’nu tüm varlığımla sevme çağrısı. Yine de böyle bir yaşam tarzına ilişkin bilinçaltımda gömülü bazı yanlış fikirler mevcuttu.

Farkında olmadan, çoğu zaman Rab’be verdiğim bu yeminlerin yerine getirilmesini, şu anda yaşadığım yerde değil de, geleceğimde bir yerlerde, yöneldiğim kaderde bir şey olarak düşündüm. Eksikliklerimin, zayıflıklarımın ve O’na olan henüz olgunlaşmamış sevgimin farkında olarak, O’nu gerçekten tüm yüreğimle sevme hayali - tüm eylemlerimle, zamanımla, düşüncelerimle, ilişkilerimle, maddi durumumla vs. - şimdiki zamanda imkansız gibi görünüyordu.

Tanrı için bütün yürekli olmak şu an için çok büyük bir görev gibi görünüyordu. Yolculuğumun sıradan günlerinde ve mükemmel olmayan arayışımın zorluklarında şu anda yaşayabileceğim bir durum gibi görünmüyordu. Uzak bir hayaldi ve içinde yaşamayı arzuladığım, yolda olduğum, ama hala uzun bir yolum olan bir diyar gibiydi.Orası benim için özlem çektiğim, kalbimi ulaşmaya adadığım ve bir gün oraya varacağımı bilerek, belki de yıllarımın sonunda nihayet olgun sevginin doruklarına ulaştığım bir yerdi. Tüm bu düşünceler zihnimin derinliklerinde geçiyordu, ta ki yakın zamana kadar... Tanrı’ya bütün yürekli sevginin şu anda ulaşılamaz olduğuna dair inancım, kesinlikle ulaşılabilir ve inkar edilemez bir şekilde erişilebilir olduğu anlayışıma değiştiğinde.

Çok uzun zaman önce değildi, iki ve daha küçük iki çocuğu olan herhangi bir annenin yaşayabileceği hayatın tüm olağan yönleriyle dolu sıradan bir günün sonundaydı. Kocam Matt ve ben, çocukları yatırdıktan sonra nihayet saf, kesintisiz sessizlik ve durgunluğun o ilk anlarını yaşadığımızda her gece çektiğimiz uzun, muzaffer bir iç çekmiştik. Ahhhhh. Matt o uzun iç çekiş sırasında basit ama derin bir cümle söyledi. Beni şaşırttı ve yüreğime bir ok gibi saplandı, etkisiyle beni sonsuza dek işaretledi. Dedi ki “Biliyor musun... şu anda da Tanrı için bütün yürekli olabiliriz.”

Birdenbire bu basit ifade benim için her şeyi değiştirdi. Karanlık olduğunu bilmediğim bir yerde bir ışık açıldı ve ilk kez çok uzakta olduğunu düşündüğüm kıyı şeridini görebildiğime inanıyordum. Bütün yürekliliğin uzak hayali bir anda ufukta uzakta değil, gözlerimin önünde parlıyordu; onunla yüz yüzeydim. İşte o zaman kalbime yeni bir anlayış girdi: Tanrı’yı bütünüyle sevmek bir kez temelli yapılan ya da sunulan bir şey değildir. Samimi bir arzunun doruk noktasına ulaştığı anlarda edilen ve gerçekleşmesi kişinin hayatının sonuna kadar ertelenen bir yemin de değildir. Tanrı’ya her gün binlerce kez verilen bir sunudur, günden güne. Sonunda değil, şu anda yaşayabileceğimiz bir yürek duruşudur; yılların doruğunda değil, anların sunusunda, Tanrı’ya sevgiyle sunulan binlerce küçük zaman ve yaşam parçasında. Gün boyunca O’na her şeyimi sunmak, hiçbir şeyi esirgememek ve hiçbir şekilde kısıtlamamak, işte O’nun aradığı sevgi - benden almak için her şeyini verdiği sevgi - budur.

Bu yaşam biçimi, yani Tanrı’ya her şeyimizi verme pratiği, her gün erişemeyeceğimiz kadar gizemli ya da uzak değildir (Yas. 30:11.14). Yaşamın genel mevsimlerinde değil, anlarda, yıllarda değil, saniyelerde yaşadığımız ve deneyimlediğimiz bir şeydir - bütün yürekli yaşamanın küçük anları. Çoğu zaman O’nun, ruhsal olgunluğun doruğuna ulaşacağımız ve sonunda O’nu yürekten seveceğimiz günü beklediğini düşünürüz. Aksine, Tanrı bugün ve şimdi yaşamlarımızın her alanında tam bir teslimiyet arıyor. Eğer bugün O’na her şeyimizi verirsek, o zaman bugün sevgimizde hiçbir eksiklik kalmaz.

Tanrı'ya tamamen teslim olmak için gelecek bir günü beklemek zorunda olmadığımı anlamak hayatımda devrim yarattı. Bugün bile O’nu tüm varlığımla sevebilirim. Aynı şekilde, kendimi tamamen Tanrı’ya vermek için doğaüstü ruhsal olayları beklemek zorunda değilim. Aksine, yaşamın sıradan ve gündelik kısımlarında O’nu içtenlikle sevebilirim. Sıradanlığın ortasında sevgi aslında tam da O’nun benden istediği şeydir. İşte size burada sunmayı umduğum gerçek de budur. Tanrı’nın bize olan sevgisi ve bizim O’na olan sevgimiz gibi bu klasik konuya, hem bu sevginin gerektirdiği kendini feda etme doğasının hem de bu sevginin gerçekleştiği günlük bağlamın anlayışını eklemek gerek.

Tanrı'nın bu sevgisini - O’nun nasıl tamamen ve bütünüyle sevdiğini - hem Üçlübirliğin içinde paylaşılan sevgiyi hem de bize dökülen sevgiyi düşünerek başlamalıyız. Bu sevgi her şeyin ilk kaynağıdır. Sadece bu yüce kaynaktan bol bol içtikten sonra bizim sevgimize - hem Tanrı’ya olan, hem de başkalarına olan sevgimize - doğru ilerleyebiliriz. Biz seviyoruz çünkü önce O bizi sevdi, ve O’nun kısıtlanmamış sevgisiyle kutsal bir şekilde damgalandıkça, biz de kendimizi O’nu aynı şekilde sevmeye vereceğiz - bütünüyle.



Bu makale Dana Candlerin “Entirety: Love Gives All” adlı kitabından Türkçeye çevrilmiş bir alıntıdır.

Yorumlar