Diognetus’a Mektup (Tam Metin)

Bu, MS 2. yüzyıl eseri Diognetus’a Mektubun Türkçe çevirisidir.
Giriş
Diognetus’a yazılan mektup, yazarın Hristiyan inancını eleştirmenlerine karşı savunduğu en önemli ve belki de en erken Hristiyan savunma örneklerinden birini temsil ederdir. Yazar, savunmasında Hristiyan inancını Greklerın putperestliği ve Yahudilerin diniyle karşılaştırır ve ayrıca erken Hristiyan inancına dair kısa bir genel bakış sunardır.
Bu mektup, retorik ve Hristiyan edebiyatının şimdiye kadar yazılmış en güzel örneklerinden biridir. Garip bir şekilde diğer kilise babaları tarafından hiç referans alınmamıştır. Mektup, 13. yüzyıla ait bir kodekste bulunmuştur ve 1870’te Fransa-Prusya Savaşı’nda çıkan bir yangında yok olmadan önce şans eseri birkaç kez yazıya geçirilmiştir.
Onuncu bölüm düşüncenin ortasında bitiyor gibi görünmektedir ve son iki bölümün genellikle farklı bir esere, belki de bir vaaza ait olduğu düşünülmektedir. İç kanıtlara, özellikle Mezmur 2’deki alıntıya (11:5) ve Fısıh Bayramı’na yapılan atıfa (12:9) dayanarak bazı uzmanlar bu eserin son bölümünün Doğuş Bayramı veya belki de Paskalya sırasında verilen bir vaaz olduğunu ileri sürmektedirler.
Yazar
Yazar anonimdir ve kendisini yalnızca “elçilerin bir öğrencisi” olarak tanımlar (11:1). Yazarın, ‘İsa’ veya ‘Mesih’ yerine “Kelam”ı kullanmasıyla gösterildiği gibi, Yuhanna topluluğundan etkilendiği anlaşılmaktadır. Yazarın kimliği konusunda uzmanlar arasında birçok teori vardır.
Eser Şehit Justin’in eserlerine eklenmiş olarak bulunduğu için, bazıları bunun onun eseri olduğuna inanmaktadır. Diğerleri ise bunun, Kayserili Eusebius’un atıfta bulunduğu gibi, 2. yüzyıl kilise babası Atinalı Kodratus’un “Savunması” eseri olabileceğine inanmaktadır. Dil benzerliği nedeniyle, bazı uzmanlar eseri erken dönem Hristiyan apolojistlerinden biri olan Atinalı Aristides’e atfetmektedir.
Mektubun alıcısı hakkında çok az şey biliyoruz. Yazarın birinci bölümdeki selamı (Yunanca: kratiste; κράτιστε) genellikle yüksek sosyal ve/veya politik statüye sahip erkekler için ayrılmıştır ve bazı uzmanlar mektubun alıcısının Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un akıl hocası olan Diognetus olabileceğini öne sürmüştür.
Tarih
Mektubun kesin tarihini belirlemek için çok az veya hiç iç kanıt yoktur ancak muhtemelen 2. yüzyılda yazılmıştı. Bu, 3. yüzyılda çok popüler tartışma konuları olan Kutsal Ruh ve Üçlü Birliğe atıfta bulunulmaması ve 3. yüzyıldan itibaren daha az popüler hale gelen Yahudiliğe atıfta bulunulmasıyla tahmin edilebilir. Zulüm referansı bu mektubu muhtemelen MS 2. yüzyıla yerleştirir ve bu mektubu apostolik babaların yazılarının sonuncularından biri yapardır.
Diognetus’a Mektup (Tam Metin)
Bölüm 1
1. Görüyorum ki, saygıdeğer Diognetus, Hristiyanların Tanrı’ya ibadeti hakkında öğrenmek ve onlar hakkında tümüyle açık ve dikkatli bir şekilde araştırmak konusunda aşırı heveslisiniz: hem güvendikleri Tanrı’nın kim olduğunu ve O’na nasıl ibadet ettiklerini, öyle ki hepsi dünyayı hiçe sayıyor ve ölümü hor görüyor; ne Grekler tarafından tanrı olarak kabul edilen tanrıları kabul ediyor ne de Yahudilerin batıl inançlarını sürdürüyorlar; ve birbirlerine karşı duydukları sevgi dolu şefkat nedir ve neden tam olarak bu yeni ırk veya gelenek daha önce değil ama şimdi hayata geldi. Gerçekten de sizin bu istekliliğinizi memnuniyetle karşılıyorum ve bize konuşabilme ve duyabilme yeteneği veren Tanrı’dan, bana gerçekten de duyduklarınızdan mümkün olduğunca yararlanabileceğiniz ve sizin de duyabileceğiniz şekilde konuşabilme yeteneği verilsin diye diliyorum öyle ki konuşan üzülmesin.
Bölüm 2
1. Şimdi gelin, zihninizin tüm önyargılarından kendinizi temizleyin ve sizi sürükleyen âdetleri bir kenara atın ve sanki baştan yeni bir insan olun; tıpkı itiraf ettiğiniz gibi, yeni bir mesajın dinleyicisi olacağınızı. Sadece gözlerinizle değil, aynı zamanda anlayışınızla da, hepinizin tanrı olarak adlandırdığınızın hangi öze veya biçime sahip olduğunu gözlemleyin.
2. Bunlardan biri gerçekten de üzerinde yürünen taş değil midir; bir diğeri tunç, bizim kullanımımız için dövülmüş kaplardan daha iyi değil midir; bir diğeri çoktan çürümüş ahşap, ve bir diğeri çalınmaması için onu koruyacak bir adama ihtiyaç duyan gümüş, bir diğeri paslanmış demirdir; ve bir diğeri toprak bir kap, en sıradan hizmet için hazırlanmış olandan daha güzel değil midir?
3. Bunların hepsi bozulabilir maddelerden değil midir? Demir ve ateşten dövülmemiş midir? Bunlardan biri taş ustası tarafından yapılmamış mıdır? Bir diğeri bakır ustası tarafından yapılmamış mıdır? Bir diğeri gümüşçü tarafından yapılmamış mıdır? Bir diğeri çömlekçi tarafından kalıplanmamış mıdır? Bunların her biri, bu işçilerin zanaatları tarafından sahip oldukları biçimlere dönüştürülmeden önce - ve hatta şimdi bile - dönüştürülebilir değil miydi? Aynı malzemeden yapılmış kaplar, zanaatkarın eline düşerse, geri kalanlar gibi olamaz mıydı?
4. Yine, şu anda sizin tarafınızdan tapılan bu şeylerin, insanlar tarafından diğerleri gibi kaplar haline getirilmesi mümkün olmaz mıydı?Not: 3. ayetin ikinci yarısı ve 4. ayetin birinci yarısının el yazmasında bozulmuştur ve el yazmaları arasında farklılıklar vardır. Çeşitli el yazmalarının çevirisini tek bir tutarlı çeviriye dönüştürmek için elimden geleni yaptım. Hepsi sağır değil mi? Kör değil mi? Cansız değil mi? Duygusuz değil mi? Hareketsiz değil mi? Hepsi çürümüyor mu? Hepsi bozulmuyor mu?
5. Bunlara tanrı dediğiniz şeylerdir. Bunlara kölesiniz, taptığınız bu şeylere, sonunda onlara benzeyesiniz diye.
6. Bu nedenle Hristiyanlardan nefret ediyorsunuz, çünkü onları tanrı olarak saymıyorlar.
7. Ama siz, onları övdüğünüzü düşünen ve varsayan siz, onlardan çok daha fazla hor görmüyor musunuz? Taştan ve topraktan yapılmış olanlara korumasızca tapınırken, gümüşten ve altından yapılmış olanları geceleri kilitleyip gündüzleri de çalınmasınlar diye nöbetçiler diktiğinizde, onlarla alay edip hakaret etmek daha mı doğru?
8. Ve eğer gerçekten algılayabiliyorlarsa, onları cezalandırıyorsunuz; ve eğer algılayamıyorlarsa, kan ve yağla tapındıklarınızı çürütüyorsunuz.
9. İçinizden biri bu acıları çeksin! Birisi bunların başına gelmesine katlansın! Zira gerçekten, hiçbir adam algısı ve aklı olduğu için bu cezaya gönüllü olarak katlanmaz. Fakat taş katlanır, çünkü algısı yoktur. Öyleyse onun algısını çürütmüyor musunuz?
10. Bu tanrılara köle olmayan Hristiyanlar hakkında da söyleyecek çok şeyim var. Fakat eğer biri bunların yeterli olmadığını düşünüyorsa, daha fazlasını söylemeyi gereksiz buluyorum.
Bölüm 3
1. Sonra, [onların] Yahudiler gibi aynı şekilde ibadet etmemeleri hakkında aşırı derecede endişeli olduğunuzu varsayıyorum.
2. O zaman Yahudiler, daha önce bahsedilen ibadet hizmetinden kaçınırlarsa, her şeyin tek Tanrısına ibadet etmekte ve O’nu Efendi olarak onurlandırmayı uygun görmekte haklıdırlar. Fakat bu ibadeti daha önce bahsedilenlere benzer bir şekilde O’na getiriyorlarsa, tamamen yanılıyorlar.
3. Tıpkı Greklerin duygusuz ve sağır şeylere kurban sunmalarının bir akılsızlık örneği sağladığı gibi, bunlar da Tanrı’nın bunlara ihtiyacı olduğunu düşünerek, bunu bir dindarlık eylemi olmaktan çok bir akılsızlık eylemi olarak sayabilirler.
4. Çünkü O, göğü, yeri ve bunlardaki her şeyi yarattıktan ve bize ihtiyacımız olan her şeyi sağladıktan sonra, Kendisinin, [Tanrı’ya] verdiklerini varsayanlara sağladığı şeylerden hiçbirine ihtiyacı olmazdı.
5. Fakat O’na kan, yağ ve bütün yakmalık sunular vasıtasıyla kurbanlar sunanlar ve bu onurlarla O’nu şereflendirmeyi düşünenler, bana göre, aynı tutkuyu sağır olanlara gösterenlerden hiçbir şekilde farklı değiller: İkincilerden, onurdan pay alamayacak olanlara [sunanlardır]; birincilerden, hiçbir şeye ihtiyacı Olmayan’a kurban sunmayı düşünenlerdir.
Bölüm 4
1. Fakat gerçekten de, onların yiyecekler konusundaki titizliklerinin ve Şabat hakkındaki batıl inançlarının ve sünnetle övünmelerinin ve oruç ve yeni ayın ikiyüzlülüğünün saçma olduğunu ve hiçbir tartışmaya değmediğini benden öğrenmeniz gerektiğini sanmıyorum.
2. Çünkü Tanrı’nın bazı şeyleri insan kullanımı için yarattığını ve iyi olduğunu kabul etmek, ama diğerlerini yararsız ve aşırı olarak reddetmek, bu nasıl yasadışı değil?
3. Fakat Tanrı’nın Şabat gününde iyi bir şey yapmayı engellediğinden yalan yere bahsetmek, bu nasıl tanrısız değil?
4. Ve ayrıca, sanki bununla Tanrı tarafından özellikle seviliyorlarmış gibi, seçilmişliğin bir tanığı olarak bedenin sünnetiyleGrekçesi: τὴν μείωσιν τῆς σαρκὸς, “etin kısaltması” övünmek, bu nasıl alay konusu değil?
5. Ve yıldızları ve ayı izleyerek ayları ve günleri gözlemlemek ve Tanrı’nın idarelerini ve zamanların değişimlerini dürtülerine göre, bazıları bayramlar için, diğerleri yas için bölmek - Bunu kim dinin kanıtı olarak düşünür ve çok daha fazla aptallık değil mi?
6. Sanırım Hristiyanların hem her iki grubun ortak çıkarcılığından ve aldatmacasından hem de Yahudilerin karışkanlığından ve kibrinden uzak durmasının doğru olduğunu yeterince öğrendiniz. Ancak kendi dinlerinin gizemini insandan öğrenebilmeyi beklemeyebilirsiniz.
Bölüm 5
1. Çünkü Hristiyanlar, ne diyarlarıyla, ne konuşmalarıyla, ne de gelenekleriyle diğer insanlardan ayrılırlar.
2. Çünkü ne kendi şehirlerinde yaşarlar, ne de kendilerine özgü bir konuşma biçimi kullanırlar, ne de sıra dışı bir hayat yaşarlar.
3. Onların bu öğretisi, karışkan insanların düşünce ve endişeleriyle bulunmamıştır; ne de bazıları gibi, insan doktrinini savunurlar.
4. Fakat her birine tahsis edildiği gibi Grek ve barbar şehirlerinde yaşayarak ve hem giyimde hem de yemekte ve yaşam tarzının geri kalanında yerel gelenekleri izleyerek, kendi vatandaşlıklarının harika ve kabul edilebilir derecede paradoksal yapısını gösterirler.
5. Kendi ülkelerinde yaşarlar, ancak yabancılar olarak; her şeyi vatandaş olarak paylaşırlar ve yine de her şeye yabancı olarak katlanırlar. Her yabancı ülke onların anavatanıdır ve her anavatan yabancıdır.
6. Herkes gibi evlenirler, çocuk yaparlar ancak yavrularını terk etmezler.Grekçesi: οὐ ῥίπτουσι (“atmazlar, terk etmezler” vsr); Bazı uzmanlar bunun kürtaja, fetüsün “atılmasına” bir referans olabileceğini öne sürüyorlardır.
7. Ortak bir masa kurarlar, ancak ortak bir yatak değil.Yani “yatak” evliliğin saflığından söz ediliyordur.
8. Bedende var olurlar, ancak bedene göre yaşamazlar.
9. Zamanlarını yeryüzünde geçirirler, ancak cennetin vatandaşlarıdırlar.
10. Belirlenmiş yasalara uyarlar ve kişisel yaşamlarında yasaları aşarlar.
11. Tüm insanları severler ve herkes tarafından zulüm görürler.
12. Bilinmezler ve kınanırlar. Öldürülürler ve hayata geri dönerler.
13. Fakirdirler ve yine de birçok kişiyi zengin ederler. Her şeyden yoksundurlar ve her şeyde bolluk içindedirler.
14. Onursuzdurlar ve onursuzluklarında yüceltilirler. Küfür edilirler ve aklanırlar.
15. Sövülürler ve kutsarlar. Hakarete uğrarlar ve onur verirler.
16. İyilik yaparlar ve kötülük yapanlar olarak cezalandırılırlar. Cezalandırıldıklarında, diriltilmişler gibi sevinirler.2 Korintliler 6:9,10
17. Yahudiler tarafından yabancılar olarak saldırıya uğrarlar ve Grekler tarafından zulüm görürler. Ve onlardan nefret edenlerin nefretlerinin bir nedeni yoktur.
Bölüm 6
1. Basitçe söylemek gerekirse: Can bedende neyse, Hristiyanlar dünyada da öyledir.
2. Can bedenin tüm üyelerine dağılmıştır ve Hristiyanlar da dünyanın tüm şehirlerine dağılmıştır.
3. Can bedende yaşar ama bedenden değildir ve Hristiyanlar dünyada yaşar ama dünyadan değildir.
4. Görünmeyen can, görünen bedenin içinde korunur; Hristiyanlar da dünyada olarak tanınırlar ama Tanrı’ya olan dindarlıkları görünmez kalır.
5. Beden, hiçbir haksızlığa uğramamasına rağmen candan nefret eder ve ona karşı savaş açar, zira onun zevklerine kapılmasına engelliyordur; aynı şekilde dünya da hiçbir haksızlığa uğramadığı halde Hristiyanlardan nefret eder, çünkü onlar onun zevklerine karşıdır.
6. Can, kendisinden nefret eden bedeni ve onun üyelerini sever ve Hristiyanlar kendilerinden nefret edenleri de severdir.
7. Can bedene kapatılmıştır halbuki kendisi bedeni bir arada tutar; Hristiyanlar da bir hapishanedeymiş gibi dünyada kapatılmışlardır fakat dünyayı bir arada tutarlardır.
8. Ölümsüz can ölümlü bir çadırda yaşar ve Hristiyanlar göklerde bozulmazlığı bekleyerek bozulabilen şeyler arasında yaşarlar.
9. Yiyecek ve içeceklerde kötü muamele gören can gelişirMuhtemelen oruçtan söz ediliyordur ve Hristiyanlar günbegün cezalandırılarak daha da çoğalırlar.
10. Tanrı onları bu tür bir düzene atamıştır ve reddetmeleri doğru değildir.
Bölüm 7
1. Çünkü bu, dediğim gibi, onlara verilen dünyevi bir keşif değildir. Ayrıca, ne ölümlü bir düşünceyi dikkatlice korumaya layık olduğunu düşünmezler ne de insani gizemlerin idaresi onlara emanet edilmemiştir.
2. Fakat gerçekten, Her Şeye Gücü Yeten ve her şeyin Yaratıcısı ve görünmez Tanrı, göklerden insanlar arasında gerçeği kurmuş ve kutsal ve anlaşılmaz Kelamı onların yüreklerine Kendisi sıkıca yerleştirmiştir. Bazılarının varsaydığı gibi, insanlara bir hizmetçi veya melek veya yönetici veya dünyevi şeyleri yönetenlerden birini veya göklerdeki idarelerle emanet edilenlerden birini göndererek değil- Kendisi, her şeyin gerçek Zanaatkarı ve Yaratıcısı. Onun aracılığıyla gökleri yaratmıştır, Onda denizi kendi sınırları içinde çevrelemiştir, tüm unsurların Onun gizemlerini sadakatle koruyordur. Güneş, tutacağı günlerin seyrinin ölçülerini O’ndan almıştır; ay, geceleri ışık saçmayı emreden O’na itaat eder, yıldızlar, ayın seyrini izleyerek O’na itaat eder, O’nda her şey düzenlenmiş, tanımlanmış ve tabi kılınmıştır; Gökler ve göklerdeki şeyler, yer ve içindekiler, deniz ve denizdeki şeyler, ateş, hava, dipsiz derinlik, yüksekliklerdeki şeyler, derinliklerdeki şeyler ve ikisinin arasındaki şeyler - O, onlara bu Olanı gönderdi!
3. Gerçekten de, bazı insanların zannetebildiği gibi, zorbalık ve korku içinde ve dehşetle vurarak mıydı?
4. Kesinlikle hayır. Ama yumuşaklık ve alçakgönüllülükle, bir kralın aynı zamanda kral olan bir oğlunu gönderdiği gibi O’nu gönderdi. O’nu Tanrı olarak gönderdi, O’nu insanlara insan olarak gönderdi. O’nu kurtararak ve ikna ederek gönderdi, zorlayarak değil çünkü zorlama Tanrı’ya uygun değildir.
5. O’nu davet ederek gönderdi, kovalayarak değil. O’nu severek gönderdi, yargılayarak değil.
6. Çünkü O, O’nu yargılamak için gönderecek ve O’nun görünmesine kim dayanabilir?Malaki 3:2 [Burada el yazısında metnin bilinmeyen bir miktarının eksik olduğu bir boşluk vardır]
7. Rab’bi inkar etmeleri için vahşi hayvanlara atıldıklarını ve yine de yenilmediklerini [görmüyor musunuz]?
8. Bu ölçüde cezalandırıldıkları ölçüde başkalarının da çoğaldığını görmüyor musunuz?
9. Bunlar insan işi gibi görünmüyor; bunlar Tanrı’nın gücüdür, bunlar O’nun görünmesinin kanıtlarıdır.
Bölüm 8
1. Zira insanlar arasında Tanrı gelmeden önce ne olduğunu bilen var mıydı?
2. Yoksa bazıları Tanrı’nın ateş olduğunu (kendilerinin de gitmek üzere olduğu, tanrı dedikleri şeye) söyleyen, bazıları su ve bazıları da Tanrı tarafından yaratılmış diğer unsurlardan biri olduğunu söyleyen o “güvenilir” filozofların boş ve akılsız sözlerini mi kabul ediyorsunuz?
3. Ve yine de bu sözlerden herhangi biri kabul edilebilirse, geriye kalan benzer yaratıkların her birinin tanrı olarak ortaya çıkması mümkündür.
4. Ama gerçekten de bunlar büyücülerin harikalıklarıGrekçesi: τερατεία (harikalık, korkunç, tuhaf, harikuladelik, doğal olmayan, olağanüstü vsr. anlamına gelebilirdir) ve aldatmacalarıdır.
5. Ve insanlar arasında hiç kimse O’nu ne görmüş ne de O’nu bildirmiştir, ancak O Kendisini ortaya çıkarmıştır.
6. Ve O Kendisini, yalnızca Tanrı’yı görmenin verildiği iman aracılığıyla ortaya çıkarmıştır.
7. Çünkü her şeyin Efendisi ve Yaratıcısı olan Tanrı, her şeyi yaratmış ve onları düzenlerine göre ayırmış olduğundan, yalnızca insana karşı şefkatliGrekçesi: φιλάνθρωπος değil, aynı zamanda sabırlıdır.
8. Ve gerçekten de O her zaman böyleydi ve böyledir ve böyle olacaktır: nazik, iyi, öfkeden uzak ve gerçek ve yalnızca O iyidir.
9. Ve büyük ve anlatılamaz bir fikir tasarladıktan sonra, onu tek ÇocuktaYani: Isa açığa çıkardı.
10. Ve sırrını tuttuğu ve hikmetli öğütlerini koruduğu sürece, bizi ihmal ediyor ve bizimle ilgilenmiyor gibi görünüyordu.
11. Fakat sevgili Çocuk aracılığıyla açığa çıkardığında ve başlangıçtan beri hazırlanmış olan şeyleri bildirdiğinde, her şeyi bize hemen verdi ve O’nun nezaketlerine ortak olmamızı ve görmemizi ve anlamamızı sağladı. Hangimiz bunları beklerdi ki?
Bölüm 9
1. Bu nedenle, Çocukla birlikte her şeyi Kendisi yöneterek, arzuladığımız gibi, düzensiz dürtülerle kapılmamıza, zevkler ve şehvetler tarafından sürüklenmemize önceki zamana kadar izin verdi. Günahlarımızdan hiç zevk almadı, ama onlara katlanıyordu; ayrıca ne de o zamanlar haksızlık dönemini onaylıyordu, ama şimdiki doğruluk [zamanını] biçimlendirdi, böylece o zaman kendi işlerimizle yaşamaya layık olmadığımız ortaya çıktı ki şimdi Tanrı’nın nezaketiyle layık sayılabiliriz. Ve kendi başımıza Tanrı’nın krallığına girmenin imkânsız olduğunu ortaya koyduktan sonra, artık Tanrı’nın gücüyle bunu başarabiliriz.
2. Fakat bizim adaletsizliğimiz tamamlandığında ve tamamen ortaya çıktığında ve ceza ve ölümün onun ödülü olması beklendiğinde, o zaman Tanrı’nın bundan böyle Kendi iyiliğini ve kudretini ortaya koymayı amaçladığı zaman geldi. O, Tanrı’nın aşkın iyiliği ve sevgisi! O bizden nefret etmedi, bizi reddetmedi veya bize kızmadı, ama sabırlıydı, bize katlandı; merhamet göstererek günahlarımızı kendi üzerine aldı; Kendisi kendi Oğlunu bizim için bir fidye olarak teslim etti: yasa tanımazlar için Kutsal Olan, kötüler için Masum Olan, doğrular olmayanlar için Doğru Olan, bozulabilir olanlar için Bozulmaz, ölümlüler için Ölümsüz.
3. Çünkü günahlarımızı O’nun doğruluğundan başka ne örtebilirdi ki?
4. Biz, yasa tanımazlar ve tanrısız olanlar, yalnızca Tanrı’nın Oğlu’nda dışında başka kimde aklanabilirdik?
5. O, tatlı değişim! O, anlaşılmaz yaratılış! O, beklenmedik iyilikler! Öyle ki birçoklarının haksızlığı Doğru Olan’da gizlenebilsin ve O Bir’in doğruluğu birçok yasa tanımazı aklasın.
6. Bu nedenle, eski zamanlarda doğamızın yaşama kavuşma güçsüzlüğünü gösterdikten ve şimdi güçsüzleri bile kurtarabilen Kurtarıcı’yı ortaya koyduktan sonra, bu iki şeyden dolayı O, iyiliğine inanmamızı ve O’nu Hemşire, Baba, Öğretmen, Öğütçü, Hekim, Zihin, Nur, Onur, Görkem, Kuvvet, Yaşam olarak görmemizi ve giyim ve yiyecek konusunda endişelenmememizi istedi.
Bölüm 10
1. Eğer siz de bu imanı istiyorsanız ve önce Baba’nın bu bilgisini alın... [Burada el yazısında metnin bilinmeyen bir miktarının eksik olduğu bir boşluk vardır]
2. Çünkü Tanrı dünyayı kendisi için yarattığı, yeryüzündeki her şeyi kendisine tabi kıldığı, akıl verdiği, zihin verdiği, Kendisine bakmayı yalnızca kendisine bahşettiği, kendi suretinde yarattığı, biricik Oğlunu gönderdiği, göklerdeki krallığı vaat ettiği ve Kendisini sevenlere vereceği insanlığı sevmistir.
3. Ve bunu bildiğinize göre, hangi sevinçle dolacağınızı sanıyorsunuz? Ya da sizi ilk Seveni nasıl seveceksiniz?
4. Ama sevmiş olduğunuzda O’nun iyiliğinin bir taklitçisi olacaksınız. Ve bir insanın Tanrı’yı taklit etmesinin mümkün olup olmadığına şaşmayın; bu, istediği zaman mümkündür.
5. Çünkü mutlu olmak, ne komşularına hükmetmek, ne de zayıflardan daha fazlasına sahip olmayı istemek, ne de zengin olup aşağıda olanları ezmek değildir. Ve bu şeyleri yaparken de Tanrı’yı taklit etmek mümkün değildir, fakat bu şeyler o Bir’in görkeminin dışındadır.
6. Fakat kim komşusunun yükünü üstlenirse, daha güçlü olan daha zayıf olana iyilik yapmayı arzularsa, Tanrı’dan aldığı bu şeylere sahip olan ve bu şeyleri ihtiyaç sahiplerine sağlayarak alanlara bir tanrı olur. Bu kişi Tanrı’yı taklit edendir.
7. O zaman, yeryüzünde olsanız bile, Tanrı’nın göklerde hükmettiğini göreceksiniz. O zaman Tanrı’nın sırlarını dile getirmeye başlayacaksınız. O zaman Tanrı’yı inkar etmeye istekli olmadıkları için cezalandırılanları sevecek ve onlara hayret edeceksiniz. O zaman, cennetteki yaşamın gerçekten ne olduğunu bildiğinizde, şimdi görünen ölümü hor gördüğünüzde, ona teslim edilenleri sonuna kadar cezalandıracak olan sonsuz ateşe mahkûm olanlar için saklanan gerçek ölümden korktuğunuzda, dünyanın aldatmacasına ve hatasına karşı yargıda bulunacaksınız.
8. Sonra, doğruluk uğruna geçici ateşe katlananlara hayret edeceksiniz ve o ateşi anladığınızda onları mutlu sayacaksınız.
Bölüm 11
1. Garip konuşmuyorum ve mantıksızca aramıyorum, ama elçilerin bir öğrencisi olarak ulusların bir öğretmeni oluyorum. Gerçeğin öğrencisi olanlara aktarılan şeyleri layık bir şekilde hizmet ediyorum.
2. Çünkü doğru bir şekilde eğitilmiş ve Kelam’ı hoşnut ettiği olan kim, Kelam tarafından öğrencilere açıkça gösterilen şeyleri açıkça öğrenmeye çalışmaz? Kelam onlara göründükten sonra, bu şeyleri açıkça konuşarak açıklamıştır. İnanmayanlar tarafından anlaşılmayan, ancak O’nun tarafından sadık sayılan ve uğruna Kelam’ı gönderdiği Baba’nın sırlarını öğrenen öğrencilere açıklamıştır.
3. Bu nedenle dünyada görünsün diye, halk tarafından aşağılanmış, elçiler tarafından duyurulduktan sonra uluslar tarafından iman edilmiş olan Kelam’ı göndermiştir.
4. Başlangıçtan beri Olan, yeni olarak Görünen ve kadim olduğu bulunmuş Olan Bu, azizlerin yüreklerinde her zaman yeniden doğmaktadır.
5. “Bugün bir Oğul sayılan”Mezmurlar 2:7; Elçilerin İşleri 13:33 ebedi olan Budur: Onun aracılığıyla Kilise zenginleşir ve lütuf azizler arasında açılır ve çoğalır. Anlayış verir, gizemleri açığa çıkarır, zamanları duyurur, sadıklara sevinir, [Kendisini] arayanlara, iman yeminleri bozulmadığı ve Babaların sınırları aşılmadığı olanlara verilir.
6. O zaman Yasa korkusu [şarkı] söylenir ve Peygamberlerin lütfu bilinir ve İncillerin inancı kurulur ve Elçilerin geleneği korunur ve Kilisenin lütfu sevinçten sıçrar.
7. Ve bu lütfu kederlendirmeyerek, Kelam’ın konuştuğu şeyleri ve kimin aracılığıyla ve ne zaman dilediğini anlayabilirsiniz.
8. Çünkü bize vahyedilen şeylerin sevgisinin acısıyla, emreden Kelam’ın isteğiyle konuşmamıza yöneltilen herhangi bir şeyde, sizinle ortak oluruz.
Bölüm 12
1. Bunları şevkle dinleyip karşılaştıktan sonra, Tanrı’nın doğru bir şekilde sevenlere, sevincin cennetiGrekçesi: Παράδεισος τρυφῆς olmuş, meyve veren çok verimli bir ağaç olmuş, kendi içlerinde filizlenmiş, çeşitli meyvelerle süslenmiş olanlara sağladığı her şeye gireceksiniz.
2. Çünkü bu yere bilgi ağacı ve yaşam ağacı dikilmiştir. Fakat bilgi [ağacı] yok etmez: isyan yok eder.
3. Yazılanlar da önemsiz değildir, tıpkı Tanrı’nın başlangıçtan itibaren cennetin ortasına bilgi ağacını ve yaşam ağacını diktiği ve böylece bilgi aracılığıyla yaşamı açığa çıkardığı gibi. Fakat onu başlangıçtan itibaren saf bir şekilde kullanmayanlar, yılanın aldatmasıyla ondan soyuldular.
4. Çünkü bilgi olmadan yaşam yoktur ve gerçek yaşam olmadan sağlam bilgi yoktur. Bu nedenle her biri diğerine yakın dikilmiştir.
5. Ve elçi, bu gücü gözlemledikten sonra, “bilgi kibirlendirir, ancak sevgi bina eder”1. Korintliler 8:1 diyerek yaşama götüren buyruğun gerçeği olmadan uygulanan bilgiyi suçlamıştır.
6. Çünkü yaşam tarafından tanıklık edilen ve gerçeğin bilgisinden ayrı bir şeyi bildiğini düşünen kişi bilmemiştir oysa ki yaşamı sevmediği için yılan tarafından aldatılmaktadır. Ancak korkuyla fark eden ve yaşamı arayan kişi, umut üzerine eker ve meyve bekler.
7. Lakin yüreğiniz bilgi olsun ve yaşamınız [içinde] tutulan gerçek söz de olsun.
8. Ağacını taşıyarak ve meyvesini alarak, yılanın dokunmadığı ve aldatmanın temas etmediği Tanrı’nın arzuladığı şeyleri her zaman hasat edeceksiniz. Havva da bozulmaz ama bir Bakire emanet edilir.
9. Ve kurtuluş gösterilir ve elçiler anlaşılır ve Rabbin Fısıh Bayramı ilerler ve mevsimler bir araya toplanır ve dünya ile uyumlu hale getirilir ve azizlere öğreten, aracılığıyla Baba’nın yüceltildiği Kelam sevinir: yücelik sonsuza dek O’na olsun. Amin.
“Diognetus’a Mektup” Tanrı’yı Arzulamak ekibinden Travis Owens tarafından Türkçeye çevrildi. Köşeli parantez içindeki notlar çevirmen tarafından alınmıştır.
Yorumlar