Tanrı'yla Çalışmak

Tanrı'yla ilişkimiz kilise ve özel dua zamanlarımızla sınırlı değildir. İşyerine kadar hayatımızın her alanını etkiler ve şekillendirir. Peki işyerinde nasıl Tanrı'nın dostu olabiliriz?
İş Yerinde Tanrı'yla Dostluk
Tanrı’yla dostluğun nasıl bir şey olduğu konusunda hepimizin fikrimiz var. Dostluk konusunda düşündüğünüzde aklınıza birçok konu gelebilir. Bana göre, iyileşme süreçlerinden, hayal kırıklıklarından ve Tanrı’yla gülmekten bahsetmek, dostluk kavramının olmazsa olmazları.
Ancak Tanrı’yla dostluğun hayatımızın belirli kısımlarıyla değil, bütünüyle ilişkili olduğunu unutmamalıyız. Mesele işin içine her konudan azar azar katmak değil. Dürüst olmak gerekirse, Tanrı bana O’nunla buluşmaktan bahsetmeye başladığında aynı zamanda beni çalışma alanımda da O’nunla buluşmaya davet etti. Tüm çalışma yaşamımı gözden geçirmem için bana bir büyüteç verdi ve bazı konuları masaya yatırdığına inanamadım. Hem eğleniyor hem de pek çok şey öğreniyordum.
Tanrı’yla çalışma fikri size de böyle bir hissiyat verebilir. Tam zamanlı olarak çalışan biri, 168 saatlik haftasının en az 40 saatini çalışarak geçiriyor demektir. Bu, haftamızın neredeyse çeyreği anlamına gelir ve Tanrı’yı ihmal edemeyeceğimiz kadar önemli bir zaman dilimidir.
Sizi bilmem ama ben hayatımda her şeyi belirli sınırlara yerleştiren biriyimdir. Kutuların birinde aile, bir diğerinde iş, bir başkasındaysa duygular ya da belki Tanrı vardır. Bu kutuların içeriği birbirine asla karışmaz. İşi işte bırakır, evde dinlenirim. Zamanı geldiğindeyse eğlenirim. Çok nadiren evden çalışır ya da işte dinlenirim. Çünkü hayatın belirli kısımlarının birbirine karıştırılmaması gerektiğine inanırım. Ancak inanıyorum ki Tanrı’nın tüm bu alanların ortak paydası haline gelmesi zorunludur.
Tanrı bizimle hayal kurmakta, eğlencede ve aile yaşamında olduğu gibi işte de buluşmak istiyor. İş yerinde O’na zafer kazandıracak şekilde çalışmamızı istiyor ve bunu yalnızca O’nu davet ederek yapabiliriz. O’nu hayatlarımızın diğer alanlarına nasıl dahil ediyorsak, iş yaşamımıza da dahil edip bizim için ne yapacağını görmeliyiz. O bizle iş yerimizde buluştuğunda en az üç konuda etkinliğini ve dönüştürücü gücünü görürüz: Çalışma şeklimiz değişir, çalışırkenki yüreğimiz değişir ve ortaya attığımız fikirler değişir.
Çalışma Şeklimiz
Tanrı’yla çalıştığımızda çalışma şeklimiz tamamen değişir. Size çok temel düzeydeymiş gibi görünebilir, ama değişen şeylerin başında çalışma etiğimiz gelir. Bir Hristiyansanız, Tanrı için çalışıyormuşçasına özverili çalışmaya çağırılmışsınız demektir (Koloseliler 3:23). Biz Tanrı için ve Tanrı’yla çalışırız. Bu da elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiği anlamına gelir. Günümüzün “hadi-hadi-hadi” toplumunda bu, sürekli olarak ve iliklerimize kadar tükenene dek çalışmak anlamına gelebilir, ama Tanrı’nın isteğinin ya da gerekenin bu olduğunu hiç sanmıyorum.
Elimizden gelenin en iyisi derken, her şeyi mükemmel şekilde yapmaya çalışmaktan söz ediyorum. Örneğin, iş yerindeki zamanımızı iş arkadaşlarımızla çene çalarak değil, gerçekten de çalışarak geçirmemiz beklenir. Zamanımızı boşa harcamaz, sosyal medyada gezinerek oyalanmayız. Çalışma arkadaşlarınızla asla sohbet etmemelisiniz, iş yerinde eğlenmek için bir şeyler yapmamalısınız ya da asla sosyal medyaya göz atmamalısınız, demiyorum. Sıradan bir çalışma gününüzü gözden geçirin. İsa Mesih patronunuz olsaydı, yine aynı şekilde mi davranırdınız? Siz çalışırken Tanrı tam yanı başınızda duruyor olsaydı, yine aynı tepkileri mi verirdiniz?
Bu aynı zamanda başkalarıyla nasıl çalıştığımızı da etkiliyor. Tanrı’yı işyerinizde sizinle birlikte olmaya davet ettiğiniz an ortaya bazı sorular çıkıyor: Sizi sinirden çıldırtan bir iş arkadaşınızı nasıl sevebilirsiniz? Sizi sürekli strese sokan bir patrona nasıl yürekten hizmet edebilirsiniz? Neticede Yaşayan Tanrı’nın Ruhu içimizde yaşıyor ve tam da bu nedenle etrafımızdaki herkese beklenmeyen derecede büyük bir lütufla yaklaşmamız gerekiyor.
Yani aslında Tanrı’yla birlikte çalıştığımızda etrafımızda olup biten onca sinir bozucu olaydan da özgürleşmiş oluyoruz. Patronumuzun sinir bozucu hareketleri artık bizi eskisi kadar etkilemiyor. İstediğimiz kadar para kazanamıyor olmanın verdiği memnuniyetsizlik artık üzerimizde eskisi kadar hâkimiyet kuramıyor. Çünkü biz, bize her şeyi sağlayacağının sözünü veren Tanrı için çalışıyoruz. Tanrı için çalışıyorsam, bakış açım bütünüyle değişmiş demektir. İçinde bulunduğum durumlar değişmemiş olsa da benim onlara yaklaşımım değişmiştir ve bu da her şeyin gidişatını etkiler.
Şimdi değineceklerim aslında çok zor meseleler. Bu yüzden bu kısmın uzun sürmesi olası. Daha önce de söylediğim gibi, bahsettiğim şey mükemmellikle değil, ilişki kurmakla ilgili. Çünkü biz O’nunla ilişki kurdukça yaşamımızın meyveleri de büyüyecek ve tatlanacaktır. Örneğin sevilmesi zor kişilere karşı duyduğumuz sevgi ve gösterdiğimiz lütuf büyüyecektir. İsa Mesih bu konudaki çıtayı oldukça yükseğe koyar. Kendisine ihanet edeceğini bile bile Yahuda İskariot’a “dostum” diye hitap etti.Matta 26:50
Büyük hayranlık ve saygı duyduğunuz biri için çalıştığınızı düşünün. Kendisi için çalışmanın büyük bir zevk olduğu birini düşünün. Size müthiş geri bildirimler yapan, sizi cezalandırmaktansa eğiten, yönlendiren birini düşünün. Zamanı geldiğinde sizi terfi ettiren, sizin düşlediğiniz şekilde olmasa da size emeklerinizin karşılığını veren ve sizi umursayan birini düşünün. Eğer Tanrı için çalışıyorsanız bunların hepsi mümkün.
Belki benim fazla naif olduğumu düşünüyorsunuz. İçinizden, “Bu kadın hayatında hiç kötü bir işte çalışmamış” diye düşünüyor da olabilirsiniz ya da belki de aklınızdan, “İddia ediyorum hayatında ne istediyse elde etmiş” diye geçiriyorsunuzdur. Öncelikle, çok kötü işlerde çalışmak zorunda kaldığıma inanın lütfen. Hatta aylar boyu o ayki faturalarımı nasıl ödeyeceğimi düşündüğüm dönemler de geçirdim. Hiç sevmediğim bir işte çalışmak zorunda kaldığım için işe ağlayarak gittiğim zamanlardan da söz etmeden geçemeyeceğim.
Buradaki fark şu: Tanrı’ya ne yapmamı istediğini sordum. Ben işten çıkmak istiyordum, ama O “hayır” dedi. Bana ne söyledi, biliyor musunuz? Bana vereceği çok büyük şeyler olduğunu, ama önce azla da imanla yetindiğimi görmek istediğini söyledi. Bir sonraki işin kendi çabamla girdiğim bir iş olmayacağını da söyledi. İnanın bana, yeni bir iş bulmaya çalıştım (çünkü O’nun söyledikleriyle ikna olmamıştım) ama hiçbir işe yarar bir sonuç alamadım. Aslında O bana o dönemde benim için neler yaptığını söylemişti, ama ben hâlâ O’nun işine burnumu sokmaya çalışıyordum.
Hiç sevmediğim o işte çalışırken şu an bildiklerimi henüz bilmiyordum. Bence tuvaletleri temizleyebiliyor veya çöpleri atabiliyor olmak büyük bir lütuf, çünkü tüm bunları herhangi biri için değil, Tanrı için ve Tanrı’yla yapıyorum. Tanrı bizim patronumuz olduğunda, O’nunla birlikte çalıştığımızda çok daha sıkı çalışıyoruz, çünkü içimizi sevinç kaplıyor. Bu da bana Lawrance’ın Varlığın PratiğiBrother Lawrence: The Practice of the Presence of God adlı kitabındaki ruhsal dönüşüm döngülerini anımsatıyor. Lawrance kitabında, her gün Tanrı’yla gerçekleştirdiği günlük rutinlerinden bahsediyor. Örneğin, tabakları yıkarken işini Tanrı’nın huzurundaymış gibi yapıyordu. Bu başka bir çalışma şeklidir, dostlarım.
Hayalinizdeki işi yapıyormuşçasına tuvaletleri sevinçle temizleyebilir misiniz? Eminim zor olur. Bunu başarabilmek için Tanrı’nın lütfunun her zerresine ihtiyaç duyabilirsiniz. Ben denedim ve oldu. Peki, aynı işi en iyi dostunuzla yapsaydınız ne fark ederdi? Sanırım iş çok daha çekilir hale gelirdi. Eminim ki işe sohbet, kahkaha ve hatta gözyaşları dahil olurdu. İşte Tanrı’yla çalıştığınızda da aynen böyle olur. İsa Mesih’le yaşamanın bize sunduğu en büyük ayrıcalıklardan biri tam da bu lütuf değil mi? O’nunla birlikteyken her şeye, O’nunla olmayan herhangi birinin vereceğinden çok farklı tepkiler vermiyor muyuz? Ben bunu yaşadım ve gerçek olduğunu gördüm.
Dinlenerek Çalışmak
Tanrı’yı işimize davet ettiğimizde değişen tek şey çalışma şeklimiz değildir. Aynı zamanda çalışırken beslendiğimiz içsel alanımız da değişir. Bundan kastettiğim şu: Tanrı’yı işimize davet etmediğimizde, sadece para kazanmak ya da dinlenebilmek için çalıştığımız bir alana kaymak çok kolaydır. Tanrı’yla çalışmak ise dinlenebilmek için çalışmaktansa zaten dinlendiğimiz noktadan çalışmamızı sağlar.
Markos Kitabı’nda İsa Mesih’in Ferisiler’e söylediği şeylerden biri, insanın Şabat günü için değil, Şabat gününün insan için yaratılmış olduğudur.Markos 2:27 Ferisiler burada bir kez daha her şeyi sadece Kutsal Yasa’ya uygun olarak yapmaya takılıyor, ama İsa Mesih onlara bundan vazgeçmeleri gerektiğini söylüyordu. Şabat Günü bir dinlenme günüydü. Tanrı ilk Şabat Günü’nü Yaratılış Kitabı’nda tanıtıyordu. Tanrı dünyayı altı günde yaratmış ve yedinci günde dinlenmişti.
Eğer Tanrı’yla birlikte değilsek, Şabat’ın bize hizmet etmesine izin vermektense, Şabat’a hizmet ettiğimiz bir yere doğru sürüklenmek işten bile değil.
Dinlenebildiğimiz bir yerden çalışabilmek için dinlenmeye zaman ayarlamanız gerekir. Dinlenmek aynı zamanda işin tamamlanmış olmasını gerektirir. Dünyaya günah girmeden önce Tanrı, Adem’i Aden Bahçesi’ne koymuş ve ona bir iş vermişti. Çalışmak kötü bir şey değildir. Çalışmak günahlı olmaktan kaynaklanan bir şey değildir. Çalışmak yaratılış kimliğimizin bir parçasıdır. Hadi bu konuya daha yakından bakalım.
Düzenli olarak çalışmayı bırakıp eğlendiğiniz bir yer olmalı. Bu yer her birimiz için farklılık gösterebilir. Bazılarımız için balığa çıkmak olabilir. Emin olun benim Şabat Günüm asla böyle olamazdı. Belki de Şabat Gününüz ateş kenarında elinizde bir fincan kahveyle kitap okumak olabilir. Bana bu seçenek daha doğru geliyor. Şabat Gününüz belki de çocuklarınızla patlamış mısır yiyerek bir çizgi film izlemek ya da kedi şeklindeki kurabiyelerle sıcak çikolata içmek olabilir. Ne olursa olsun bu, o an işi bırakıp dinleneceğiniz bir andır.
Bir dinlenme günü, aynı zamanda durup sakince Tanrı’yla birlikte olduğunuz bir zamandır. Dua etmeye odaklanmak, sakinlik, sessizlik ve yalnızlık içerdiğinden ötürü en sevdiğim pratiklerden biridir. Dua etmekte hangi aşamada olursanız olun, dua deneyimi sizin daha sağlıklı bir noktaya ulaşmanıza yardımcı olacaktır. Söz ettiğim aşamaları içeren çizelgeyi sekizinci bölümde daha ayrıntılı şekilde sunacağım, ama kısaca özetlemek gerekirse, burada sözü geçen enneagram olarak adlandırılan bir tür kişilik testi. Bu testi benzerlerinden ayıran pek çok nokta var. Çünkü bu test Tanrı’nın gelip sizinle plansız bir şekilde buluşabilmesi için alan yaratıyor. Bu teste bir şans tanımanızı şiddetle öneririm.
Dinlendiğiniz bir noktadan çalıştığınızda hayatınızı gerçekten yaşamak da mümkün olur. Para kazanmaya ve dinlenmeye odaklandığımızda, önemsediğimiz tek şey hedeflerimiz olur. Dinlendiğimiz bir alandan çalıştığımızda ise etrafımızdaki kişiler için hazır bulunabilir; işte meydana gelecek farklı durumlara uyum sağlayabilir veya ortaya çıkan ekstra görevlere el atabiliriz. Çok daha üretken hale geliriz çünkü zihnimiz artık kendini çaresizce boğulmaktan kurtarmaya çalışır vaziyette değildir.
Sizin bu konudaki deneyiminiz nasıl? Bir sonraki dinlenme noktasına ulaşmak için didinerek mi çalışıyorsunuz yoksa Tanrı’nın huzurunda O’nun sağlayışına güvenerek ve O’nunla paydaşlık kurmanın getirdiği şevkle çalışarak mı dinleniyorsunuz? Emin olun ikincisi ilkinden milyon kez daha keyiflidir ve çevrenizdekiler ve sizin için çok daha iyidir.
Yaratıcı Çözümler
Tanrı’yı iş yerimize davet ettiğimizde durumdan etkilenen üçüncü şey ise fikirlerimizdir. Tanrı bize ortaya koyabileceğimiz mükemmel fikirler verir. Benimle bu konuda konuşmaya başladığında açıkçası ben biraz şaşırdım ve “ben bunu nasıl gözden kaçırdım?” diye düşündüm.
Tanrı olağanüstü yaratıcılıktadır. O, bizim düşünüp hayal edebileceğimizden çok daha fazlasını yapabilir (Efesliler 3:20-21). Cenneti görmek için sabırsızlanıyorum, çünkü dünya bu kadar farklı tür, renk ve yaratıcı insanla doluysa cennet daha da müthiş olmalı. Çünkü dünyada gördüklerimiz, görecek olduklarımızın basit bir gölgesinden ibarettir. Sadece Tanrı, çevremizde görüp hayranlık duyduğumuz tüm bu şeyleri yaratabilirdi. Aslında biz de O’nun benzeyişinde yaratıldık, ki bu bizim de yaratıcı olduğumuzu gösterir. Peki bu işinize nasıl etki eder?
Tanrı’nın bizimle paylaşmayı istediği sayısız yaratıcı çözümleri vardır. Çünkü O, çocuklarına armağanlar vermeyi sever. Çünkü O, iyi bir Baba’dır. İncil’de Tanrı’nın armağanlar dağıtma biçimi “cömertçe” olarak nitelendirilir. O bolca vermeyi sever, ama asla israf etmez. Yakup 4. bölümünde bir şeylere sahip olamamamızın sebebinin onları Tanrı’dan dilemiyor olmamız olduğu yazılıdırYakup 4:2. Peki iş yerindeki problemlerimiz için Tanrı’dan yaratıcı çözümler dilersek ne olur? İş yerinizde nasıl bir değişim olur?
Bu bölümü yazdıktan uzun bir süre sonra İsa Mesih’le bir karşılaşma yaşadım. Konuşma sırasında bana cennetteki kütüphaneden bahsetti. Bana kurgu eserlerin olduğu rafları gösterdi ve hiç beklemediğim, ama O’nun karakteriyle son derece uyuşan bir şey söyledi: “İşte burada kurgu romanlar var. Favorilerimden biri de bu kısım. En iyi başlangıç fikirlerinden bazıları burada yer alır ve biz bunları insanlara dağıtmayı severiz.”
Burada bana çok tatlı gelen bir şey var. Bizi O’nunla paydaşlık kurmaya davet ediyor. Bu bir kitap yazmaya başlamamızı sağlayan ilham ya da evimizi yeniden dekore etmemizi söyleyen bir fikir ya da iyi bir ekip kurma düşüncesi olabilir. O, bir işe girişmemizi sağlayacak ateşleyici fikirler vermeyi ve biz O’nunla birlikte bir yaratım sürecine girdiğimizde bizimle birlikte bundan keyif almayı sever. Belki de size “çılgınca” olarak nitelendirdiğiniz fikirler vermiştir, ama siz tüm bu fikirleri yok saymışsınızdır. Bunlar nelerdi? Yenilerini duymaya hazır mısınız?
Bende en çok hayranlık uyandıran ise, bizim bir talebimiz olsun olmasın Tanrı’nın kendini yaratıcı çözümlerle göstermesidir. Bunu sırf iyiliğinden ötürü yapar. Bazen bize Tanrı gizleniyor gibi gelir, ama aslında burada bir beklenti / bekleyiş meselesi söz konusudur.
Ben Tanrı’yı, O’na inanmayanların yaşamlarında çalışırken gördüğümde daha da çok seviyorum. Bazen Tanrı yaratıcı çözümlerini O’nu dinlemek isteyen herhangi birine verebilir. Tanıdığım yaratıcı insanların pek çoğu Tanrı’ya henüz inanmıyor, ancak Tanrı’nın müthiş fikirleri ve hayal gücü onların hayatında belirgin şekilde görünebiliyor. Tanrı’nın çok iyi fikirleri var ve O bunları bizimle paylaşmak istiyor.
O’nu dinlemeye hazır mısınız? İncil’de Tanrı’nın bir şeyleri öncelikle kendi seçilmişlerine verdiğini görüyoruz. Eğer onlar bu armağanları reddederse, armağanlar geri kalanlara dağıtılıyor. O kendi halkına, İbraniler’e gerçekleri açıkladı, ama onlar Tanrı’yı dinlemediler. Böylece Tanrı, diğer ulusların vaadedilmiş toprakları işgal etmelerine izin verdi. İsa Mesih’i de önce Yahudiler’e gönderdi, ama onlar O’nu reddettiler. Sonunda Tanrı Pavlus’u Yahudi olmayan uluslara gönderdi.
Bu durum bugün hâlâ sürüyor. Buzz Aldrin’i düşünün. Ay’a ayak basan ikinci adam. Bir ateist. Sıradışı bir hayalperest. Tek seferlik geziler yerine Mars’a gidip Dünya’ya geri dönecek sivil hava taşımacılığını hayal eden bir adam. Ne kadar dâhiyane bir fikir! Kullanılan malzemeyi israf etmek yerine yeniden kullanabilmeyi tasarlamadı. O, 2040’a kadar Mars’ı kolonileştirmek için bir ekiple birlikte planlar yapan biri. Belki 2039 biraz daha anlamlı olurdu çünkü Apollo 11’in Ay’a iniş yapışının yetmişinci yıl dönümü olacaktı. Mars’la ilgili benzeri planları olan Elon Musk’ı düşünün. Elon şu sıralar 100 MW’lık bir güç kaynağı üretmeyi başardı. Böylece Güney Avustralya için sürdürülebilir temiz enerji potansiyeli ortaya çıkmış oldu.
Çılgınca hayalleriyle toplumun farklı alanlarında büyük atılımlar gerçekleştiren pek çok insan var: mesela Niels Bohr atomun yapısını belirleyen kişi; Frederick Banting diabet hastaları için insülin ilacını bulan kişi ve Mary Shelley tamamen yeni bir türün, bilim kurgunun ortaya çıkmasını sağlayan Frankenstein romanının yazarı. Bunlar size çok eski örnekler gibi gelebilir, ama eğer O hayatınızın yaratıcı yazarı ve ilham kaynağıysa size ne gibi fikirler verebilir, bir düşünün!
Size söylemeye çalıştığım şey, Buzz’ın Mars’ı kolonileştirme fikrinin kesinlikle Tanrı’dan gelen bir hayal olduğu değil. Mary Shelley’i Frankenstein’ı yazmaya yönlendiren hayalin illa Tanrı’dan geldiğini de söylemiyorum. Söylemeye çalıştığım şey, Tanrı’nın bu türden hayaller verdiği. O, sorunlara bize imkânsız görünen yaratıcı çözümler getirir. Ortada hiç sorun yokken sırf zevk olsun diye bize yaratıcı hayaller verir. Kısacası O bize müthiş planlar, çözümler ve fikirler verir.
Mademki O, yaratıcılığın ve hayal gücünün Tanrısı ve bizler de O’nun benzeyişinde yaratıldık, O’nun parmak izlerinin Tanrı’yla ilişkilerine bakılmaksızın herkesin üzerinde görülebileceğine şüphe yok. O bize bizim kimliğimizden değil, kendi karakterinden dolayı armağanlar verir! Her birimiz iyi işler için yaratıldık ve O’nunla paydaşlık kurmasak bile O bizdeki amaç ve planlarının gerçekleştiğini görür. Şüphesiz ki O bu armağanı değerlendirebilecek kişilerin yaşamlarında görünür ve onların üzerine gerçeklik, yaratıcılık, fikirler ve çözümlerini döker. Üstelik bu kişilerin Tanrı’nın onlardaki zaferini yüceltip yüceltmeyeceklerine aldırış etmez.
Size ne gibi fikirler, çözümler ve armağanlar vereceğini merak ediyorum.
Aslında tüm bunların gerçekleşmesine tanık olmuyor muyuz? Tanrı’yla ilişki kurabiliriz. Buna rağmen çoğumuz O’na yalnızca pazarları ya da bazen haftada birkaç saatlik zaman ayırmıyor muyuz? Aslında Tanrı’yı iş yerimize davet etmekte başarısız olmadık mı? Üzerinde çalıştığımız alanlara, finans arayışlarımıza, kitap yazma süreçlerimize, yazdığımız şarkılara, çocuk yetiştirmemize ve yaşamımızın geri kalan her alanına O’nu davet etmekte geç kalmadık mı? Bu liste böylece uzayıp gidebilir.
Çoğu noktada O’ndan yaratıcılık ve strateji dilemekte başarısız oluyoruz, çünkü bu ihtiyaçlarımızın O’nun vaktini almaya değer olmadığını düşünüyoruz. Bana küçük meselelere çok aldırış etmediğini söyleyen kaç kişiyle tanıştım bilmiyorum. O’nun armağanlarını kabul edenlere armağanlar vermeye devam edeceğine inandığınız sürece siz de dilediklerinizi alacaksınız. Eğer geri dönüp Tanrı’nın tapınak ya da gemi yapımında çalışan kişilere ne gibi talimatlar verdiğini okursanız, O’nun esasen detayları oldukça önemsediğini hemen göreceksiniz.
Peki, Tanrı’yı ve O’nun fikirlerini iş yerimize davet ettiğimizde neler olabilirdi? Ortamda ne gibi değişiklikler yaşanırdı? İş arkadaşlarımızla ilişkimiz ne şekilde değişirdi? Çevremiz, mahallemiz bundan nasıl etkilenirdi? Yaşamımızın geri kalanından ayrı bir ambar gibi bir köşede sakladığımız iş alanlarımızı Tanrı’ya açsaydık acaba dünyada neler değişirdi? Bunları Tanrı’yla ilişkisi olan herkes böyle yaparsa neler olur?
Burada biraz durup size bir şey hatırlatmama izin verin. Tanrı’yı iş yerimize davet etmemiz herkesin bizi veya fikirlerimizi seveceği anlamına gelmez. İş yerimizi, kilise haline getirme hakkına sahip olduğumuz anlamına da gelmez.
Demeye çalıştığım şey şu; önemli pozisyonlarda, siyasi mercilerde görev alan ya da büyük kurumlarda yöneticilik yapan Hristiyanların çoğunlukla yönettikleri çalışanları ve kurumu kendilerine benzer hale getirmeleri beklendiğini gözlemliyorum. Bu beklenti İncil’e uygun değildir ve Tanrı’nın bize yaratıcı fikirler vermekteki ve bizimle yürümekteki amacı da bu değildir. Evet, O herkesin kurtulmasını istiyor, ama yine de herkese bir seçenek sunuyor.
Biz Hristiyanlar olarak hiç kimseyi inancımıza katılmaya zorlayamayız. Benzeri şekilde kimse de bizi zorlayamaz. O’nu iş yaşamımıza davet ettiğimizde ve O’ndan yaratıcı fikirler dilediğimizde, yapmamız gereken O’nun ışığını ve umudunu dünyaya yansıtmaktır. Herkese farklı bir yaşayış biçiminin mümkün olduğunu göstermeliyiz. Gerçek anlamda O’nun elleri ve ayakları olmalıyız. Bu noktada seçim hakkı yine de onlarındır ama her ne olursa olsun herkesi seçimlerine bakmaksızın aynı ölçüde sevmeliyiz. Gelin, dünyayı kınamadan herkese ışık olalım. Gelin, bir kez daha O’nun yüreğini gerçekten yansıtan bir halk olalım.
Girişimci arkadaşlarıma sormak istiyorum. İşinize Tanrı’yı davet ettiğinizde ve O’na gerçek anlamda güvendiğinizde ne olur? O’nu sadece Pazar günleri gördüğünüz bir Tanrı olarak görmediğinizde işinizi nasıl bir iç huzuruyla kurarsınız? Eğer kendinizinkiler yerine O’nun fikirlerini ve stratejilerini kullanırsanız, kurduğunuz işlerde neler değişir? Yok denecek kadar azalacak stres düzeyinizi bir düşünün.
Peki ya Tanrı yüreğinize bestelemeniz için bir şarkı ya da çizmeniz için cennetten bir sahne koyarsa? Peki ya size dünyayı değiştirecek bir buluşun planlarını verirse? Nasıl bir yerde yaşıyor olurduk? Çok heyecan verici değil mi, heyecanlanmadınız mı? Ben çok heyecanlandım.
Tanrı genellikle bizim O’nu en az beklediğimiz zamanlarda kendini gösterir ve bizi hiçbir şey için zorlamaz. O’nu davet etmeliyiz. O zaten her yerde bizi yılmadan takip ediyor da olsa artık O’na “evet” demeliyiz.
Tanrı'yla Nasıl Çalışılır?
Tüm bunlar teoride müthiş, peki ya gerçek yaşam? Tanrı birkaç yıl boyunca benimle O’nunla dostluk kurmam konusunda konuştu. Bu kitaptaki tüm konular hakkında enine boyuna konuştuk. Ancak bir süre sonra işimle ilgili yeni bir şeyler yapmaya başladı. Bana işimde benimle nasıl buluşmak istediğini gösterdi. Sonrasında neler olacağı konusunda çok meraklıydım. Aslında hâlâ çalışıyor, kararlar alıyor ve yöneticilikle ilgili işler yapıyordum, değil mi?
Konut değerleme uzmanı olarak çok sıkı çalışmam gerektiriyordu. Bir milyon yıl düşünsem böyle bir iş yapacağım aklıma gelmezdi. Yaşı büyük erkeklerin domine ettiği bir sektörde genç bir kadındım. Ortada lehime hiçbir şey yoktu. Adımı sanımı kimse bilmiyordu. Kimse genç birine, daha doğrusu genç bir kadına güvenmek istemiyordu. Bu işteki ikinci yılımda Tanrı’nın bana O’nunla birlikte çalışmak konusunda yepyeni bir şey göstermek istediğini hissettim.
O’nu öyle hemencecik ve tam anlamıyla anlamadım, ama sonra birden bire bana gösterdiği şablonu görmeye başladım. Bunu gördüğümde söz konusu motivasyonu müşterilerime de taşımam gerektiğini düşündüm. Kendimi aşırı yük altında ve stresli hissediyordum. Sanki beni durmaya davet ediyordu. Bana işimi nasıl yapacağımı anlattı ve kendisinin bana iş getirebileceğini, sadece O’na güvenmem gerektiğini gösterdi. Bir türlü tam olarak güvenemiyordum. O yine de ısrar etti. Bense dinlenme alanından çalışma fikrindeki büyük resmi bir türlü göremiyordum. Bu yüzden durdum.
Farklı bir şey denedim. Denemem gerektiğini hissettiğim bir şey denedim. Pazarlama ve reklamcılığı bıraktım. Tamamen bıraktım. Bunun hayatımın en önemli noktası olduğunu anımsıyorum. Benim o zamanlar öğrenmem gereken şeyin sizinkiyle aynı olmaması çok mümkün. Belki de benim sizinkinden farklı yollardan öğrenmem gerekti. Size gidip benim yaptığımın aynısını yapmanızı söylemiyorum.
Kısa bir not: Bazen O’nun yaratıcı çözümleri bize anlamsız gelebilir, ama öğrendiklerimin en iyi kısmı O’nun iyi bir Baba olduğu yönündedir. Tam da bu nedenle O’nu takip etmeyi sürdürdüğüm sürece, başarısız da olsam, O beni düştüğüm yerden kaldırır ve üzerimdeki tozları silkeler. Bu, benim aklıma “Dağdaki Vaaz’ın”Matta 5-7 Matta 7’deki kısmını getiriyor. Bir noktada Rab, dünyasal babamızdan ekmek istediğimizde bize taş vermeyeceğinden söz ediyor. Aynı şekilde babamızdan balık istediğimizde bize yılan vermeyecektir. Vurucu olan kısım bir sonraki satırda: “Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerdeki Babanız’ın, kendisinden dileyenlere güzel armağanlar vereceği çok daha kesin değil mi?”Matta 7:11 Vay be! O, ben başarısız olduğumda beni suçlamaz ve cezalandırmaz. İşleri batırdığımda beni hor görmez. Bana asla “bunu nasıl beceremedin?” demez.
Hikâyeme geri dönecek olursak, bir yıl boyunca pazarlamayla ilgili bir iş yapmadım, pazarlama etkinliklerine katılmadım ve kendimi tanıtmak için emlakçılara gitmedim. Hedefimdeki müşterileri kazanmak için yapmam gerektiğini düşündüğüm hiçbir şeyi yapmadım. Sonunda bana mantıklı ya da yararlı görünen şeyler yerine O’nun beni çağırdığı şeyleri yaptığım dönemde tam anlamıyla ilginç bir durum oluştu.
Birden bire sürekli müşteriler gelmeye başladı. Bazı haftalar meslektaşlarımdan çok daha fazla iş alıyordum, ama her şeye de kolaylıkla yetişebiliyordum. İlk iki yılım boyunca kâr etmeye devam ettim. Çok büyük bir kâr olduğunu iddia edemem, ama işletmelerin ilk üç yıllarındaki durumlarını göz önünde bulundurursak, benim son derece tatmin edici bir kâr elde ettiğimi söyleyebilirim. Halimden çok memnundum.
O’na bağımlı olmamı istedi. Beni çağırdığı işte esenlikle durabilmemi istedi. Oysaki bir ev değerleme şirketi kurmak benim kulağıma çılgınca geliyordu. Biliyorum ki O benim devam etmemi sağlar! Öyle de yaptı. İnsanın aklını başından alacak bir durum, değil mi?
Bence biz dünyanın yükünü kendi omuzlarımızda taşımaya çalışıyoruz, ama aslında böyle bir şeye asla çağırılmadık. Bu gereksiz yük bizi yıkıyor. Ailelerinin geçimini sağlamak zorunda olmanın getirdiği koca yükün altında ezildiğini hisseden pek çok müthiş adam tanıyorum. Çalışmayı seviyorlar. Bunun için yaratıldıklarını düşünüyorlar, ama yaptığınız işi Tanrı yanınızda olmadan yaptığınızda iliklerinize kadar tükenirsiniz. Çünkü odağınız, her şeyin sahibi olan Tanrı’nınkinden çok kendi sağlama gücünüzdedir.
O’nun sağlayışına güvenmeyi öğrendikçe, huzurla dinlenerek çalışabilmenin mümkün olduğunu görmeye başladım. Söylemek istediğim, çalışmamamız ya da iş kurmamamız gerektiği değil. Tanrı Adem’i yarattığında onu bir bahçeye koydu ve ona bir iş verdi. Denklemin içine günah karışmadan çok daha önce insan, çalışmak üzere yaratılmıştı. Günah sadece işimizi çok daha zorlaştırdı.
Burada önemli olan nokta, Tanrı’nın bana bütün bunları işimin ilk yılında öğretmeyip beklemiş olması. Ölesiye çalışarak iki yıl geçirdim. İlk dokuz ay öğrenerek, teori üzerinde çalışarak ve hazırlanarak geçti. Sonrasında işimi kurdum ve şu ankinden çok farklı bir anlayışla aşırı sıkı çalışmaya başladım. Günde 10-15 farklı ofisi ziyaret ediyor, kendimi tanıtıyor ve onlara şekerler ve kartvizitlerimi bırakıyordum. 10-15 ofis size çok fazla gelmeyebilir, ama benim için inanılmaz yorucuydu. Reddedilme korkusu içimi kemiriyordu. İşimi ve hizmetimi satmaya çalışmanın verdiği rahatsızlık gerçekten berbattı. Bu iki yılda sıkı çalışmanın her zaman iyi bir şey ifade etmediğini öğrendim. Dinlenme alanından çalışmayı, Tanrı’yla çalışmayı, O’nun çılgın yöntemlerine dünyasal hayatımda yer vermeyi deneyimlemeliydim. Şimdi O’nu daha yakından tanıyor ve daha çok seviyorum. Bugünlerde beni yeni bir başlangıca çağırıyor. Umut doluyum ve yeniden aklımı başımdan almasını bekliyorum.
Peki Ya İstemiyorsam?
Aynı zaman diliminde yaşadığım başka bir iş deneyiminden daha söz etmek istiyorum. Eğer önceki yıl Rab’de bu kadar büyümüş olmasaydım muhtemelen bunun da Rab’den geldiği yanılgısına düşebilirdim. Bir arkadaşım bana, yürüttüğü bir seyahat kulübü işinden söz etti. Beni az da olsa tanıyan herkes Tanrı’yı her şeyin üzerinde tuttuğumu, ikinci tutkumun ise seyahat etmek olduğunu bilir. Haliyle arkadaşım bana bu işten söz ettiğinde hiç düşünmeden görüşmeyi kabul ettim. Bunun online pazarlama işi olduğunu anlamıştım, ama yine de seyahatle ilgiliydi ve ayrıntıları duymak istiyordum.
Birçok arkadaşımın bu konuda defalarca başarısızlık yaşadığına tanık olduğum için online pazarlama işine asla “evet” demeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Günde kaç kere ret cevabı aldığınızdan hiç bahsetmiyorum bile. Enneagram’ın ikinci basamağında olan biri olarak reddedilmek bana tam anlamıyla cehennem gibi geliyordu ve bir daha asla bu tür bir iş yapmayacağıma dair kendi kendime söz veriyordum, ama birden bire karşıma aklımı başımdan alacak bir iş çıkmıştı. Tam onlara işle ilgilenmediğimi açıklayacakken, kendimi işe nasıl katılabileceğimi sorarken buldum. O zamanki günlüklerime geri dönüp baktığımda onaylanma ihtiyacı duyduğumu anlıyorum. Henüz böyle bir işte çalışmamış olmama rağmen bana sağlayacağı faydanın tadını çoktan çıkarıyordum, ama daha önemli olan, bu iş olanağı aracılığıyla Tanrı’nın onaylanma arayışı içindeki beni değiştirmiş olmasıydı.
Online pazarlamacılık sıkı çalışma ve kararlılık gerektirir. Dayanıklı olmalı ve odağınızı korumalısınız. Daha da önemlisi, inanç gerektirir. Kendinize, düşündüğünüzden de fazlasını yapabileceğinize ikna edecek kadar inanmak... Başlangıçta bir iş kurmak benim için bundan ibaretti. Ben de elimden gelenin fazlasını yapmaya çalıştım. Oysa Tanrı bana zihnimi nasıl yenileyebileceğimi ve kendi hakkımdaki düşüncelerimi nasıl değiştirebileceğimi öğretiyordu. Hem de bir seyahat kulübü aracılığıyla...
Her zaman kendi kendime konuşmanın ve olumlamalar söylemenin aptalca olduğunu düşünmüşümdür. Bu konuda anlayamadığım şey ise bunları zaten yapıyor olmamdı. Sadece bunlardan bir yarar sağlayamıyordum. Belki kendimi olumlamıyordum, ama küçümsüyordum. “Ben bir girişimci değilim.” “Nasıl olur da bir iş kurmaya çalışırım?” diye düşünürdüm. “Şu ya da bu şeyi asla beceremem.” “Neden yapabileceğime inandım ki?”
Görüyorsunuz ya, Tanrı bana daha önce yapabileceğimi hiç bilmediğim şeyleri yapmayı öğretti. Zihnimi yeniledi, çünkü yaşamımda istediğim şeyleri gerçekleştirebilmem için buna ihtiyacım vardı. Genç bir kadın olarak başkalarına mantıksız gelebilecek bir sektörde bile başarılı olabileceğime inanmamı istiyordu. Kendi çabamdan ötürü değil, sırf Tanrı beni buna çağırdı diye. Ben kendi geçimimi sağlamayı bıraksam da O’nun benim için sağlayacağına inanmamı istiyordu. Beni çağırdığı şey ne olursa olsun, O’nun inayetiyle başarılı olabileceğime inanmam gerekiyordu. Tanrı bizi büyük şeyler için hazırlamak istediğinde bize önce küçük şeyler vermez mi? Bize, “Şunu bir dene, eminim yapabilirsin” der ve bir sonraki adımda bize çok daha büyük bir şey verir.
Bizi asla olduğumuz yerde bırakmaz. Yazar ve konuşmacı Graham Cooke’un da söylediği gibi, Tanrı’yla her karşılaşmamız bizi bir üst aşamaya taşır. Bizi alıştırmak için işe küçük şeylerle başlar. Örneğin tek bir kişiyi yönetmemizi ister. Sonra bir bakarız ki farkında bile olmadan kocaman bir grubu yönetir hale gelmişiz.
Bu durum kendini sizin hayatınızda nasıl gösteriyor? Kimliğiniz işinizden değil, Tanrı’dan geliyor olsaydı neler değişirdi? Tanrı’yla arkadaşlık işyerinizi ne şekilde değiştirebilirdi? İş arkadaşlıklarınızı ve yönetme biçiminizi nasıl etkilerdi? O’nun fikirleri sadece sizin değil, etrafınızdakilerin hayatlarına nasıl etki ederdi? Maceranın başlamasına izin verin!
Deneyin!
- İmanlı olmasa da iş çevrenizde Tanrı’nın kendini gösterdiği noktalar gördünüz mü? Bunlar nelerdi?
- Tanrı’yı iş yerinize davet edebileceğiniz bazı önemli konular neler?
- Siz fark etmeseniz de Tanrı’nın kendini iş yerinizde gösterdiği zamanlar oldu mu? Nasıl?
- Tanrı’nın işinizde nasıl etkin olmasını isterdiniz?
- Yaratıcı çözümlere ihtiyaç duyduğunuz büyük bir proje ya da problem var mı? Tanrı’dan fikirler dileyin. Aklınıza ne geliyor?
- Takviminizi / planlarınızı, bir sonraki dinlenme noktasına ulaşabilmek için çalışmaktansa, dinlenerek çalışabildiğiniz bir hale nasıl getirebilirsiniz?
- Her şeyi kendi kendinize sağlamaya çalışmanın gereksiz yükünü taşımaktansa, Tanrı’nın sizin aracılığınızla yapmak istediklerine nasıl uyum sağlarsınız?
- Hangi çalışma motivasyonlarınız değişmeli?
Yorumlar