Herşey O'nun Hakkında ve O'nun İçindir

Sıradan bir düğün gibiydi ama gerçek aşkın saf duygusu atmosferi kapladı. Aile ve arkadaşlardan oluşan kalabalık gelini görmek için sabırsızlıkla bekliyordu. Konuklar uzun zamandır bekliyormuş gibi hissettiler. Ön tarafta ayakta duran damat, oturan insanların arasından geçerek ilerlemeye başladı. Damat her bir kişinin yanında durarak gelinini ne kadar çok sevdiğini ve onun ne kadar güzel olduğunu söyledi. Sanki kelimeler onun sevgisinin derinliğini ifade edemezmiş gibiydi. Ona karşı herkesin hissedebileceği bir sevgi yayıyordu. Odanın diğer tarafında durduğum yerden bile sözlerindeki saflığı ve kalbindeki onu görme arzusunu hissedebiliyordum.
Bu sevgi, etrafındaki tüm atmosferi kapsayan bir okyanus gibi ondan akıyordu. Benimle yüz yüze konuşmasının nasıl bir his olduğunu hayal bile edemezdim. Paylaştıklarını deneyimleyecek kadar uzun kalmadım. Gelin için endişelenmeye başlamıştım ve umutsuzca nerede olduğunu öğrenmek istiyordum. Onu ne kadar sevdiğini bilmiyor mu? Neden hazır değil? Onu gelin odasında buldum, normal kıyafetlerini giymişti ve kilise sunağında olması gerektiğinden tamamen habersizdi. Misafirlerin getirdiği bir yığın hediyeyi açıyordu.
Kendi düğününe çoktan geç kaldığı gerçeğine karşı ilgisizliği beni şok etti. Gelin bir çeşit sersemlik içinde gibiydi. Çoğu gelinin düğün günündeki neşeli bekleyişini taşımıyordu ve bunun yerine istediği zaman hazırlanacakmış gibi davranıyordu. Beni odaya girerken gördüğünde, “Şu hediyelere bak! İnsanların verdiği şu paralara bak!” Ben “Ama hazırlanmalısın! Damadın seni çok seviyor, dışarıda bekliyor. Neden hazır değilsin?” diye cevap verdim. Bana kısaca baktı ve parayı saymaya ve hediyelere bakmaya devam etti.
Uyandığımda rüyamın sonucuyla ilgili bir hayal kırıklığı yaşadım. Damadın aşkı odayı öylesine hissedilir bir şekilde doldurdu ki, konuklar damadın geline olan tutkusunu anlamaktan kendilerini alamadılar. Onun sevgisi dünyevi ya da sadece duygusal bir sevgiyle sınırlı değildi, ama insanın arzu ve bedeninden kaynaklanamayacak kadar saf, derinlerden gelen bir sevgiydi.
Rüyadan sonraki haftalarda rüyanın sembolizmi hakkında daha fazla endişelenmeye başladım. Rüyanın anlamını çözmeye ve Tanrı’nın ne söylediğini anlamaya çalıştım. Gelin uykulu ve dalgın halinden uyanacak mıydı? Evlenmeye söz verdiği damadının kendisine duyduğu derin sevgiyi nasıl fark edememişti? Nasıl olur da damadın aşkının güzelliği karşısında bu kadar etkilenmedi? Kalbinin tamamen onun için atması için ne gerekiyordu?
Bu rüyanın kişisel bir yanıt gerektirdiğini hissettim. Bana, ilgisiz bir gelini bekleyen İsa’nın sembolik bir resminin verildiğini sezdim. Kendi düğününe hazırlanamayacak kadar başka şeylerle meşgul olan bir gelin. Benim tepkim de ikircikliydi. Bir yandan bu gelinin tutumunu taklit etmek istemiyordum ama diğer yandan İsa’ya gerçekten adanmış bir hizmetim olduğunu düşünüyordum. Güçlü bir inancım vardı ve mümkün olan her şekilde hizmet ettim.
Diğer Oynaşlar
Rab için yaptığımız pek çok şeyin aslında bizi sadece O’nu basitce sevmekten alıkoyabileceğini düşünmek bizim için zordur. Kilise pratiği bizi sevgimizi ondalık miktarı ve hizmette harcanan zaman ile ölçmek üzere eğitmiştir. Bunlar iyi şeyler olsa da, kolayca odak noktamız haline gelebilirler. Sevenler değil, sadece yapanlar haline geldiğimizi fark edebiliriz. Kültürümüz bugün Kilise’yi öylesine etkilemiştir ki, İsa’yla olan yürüyüşümüzden ne alacağımızla daha çok ilgilenen bir zihniyete bürünmüş durumdayız. Ancak her şeyini vermenin ne anlama geldiğini gerçekten çok az anlıyoruz.
Hayat fiber kablosunda gibi akıyor ve zamanımızı, düşüncelerimizi ve yüreklerimizi dolduran binlerce şey var. Kendimizi anlık hazlar ve keyif verici faaliyetlerle besleyen bir “talep üzerine” kültürü haline geldik. Bu kültür bizi yavaş ve istikrarlı bir şekilde Krallık’ta değer verilen şeylerden, özellikle de İsa’ya tapınmamızdan uzaklaştırdı. İlgisizlik ve dikkat dağınıklığı da sinsi olabilir çünkü genelde iyi paketler halinde gelir. Hizmetlerimizin başlamasına neden olan vizyon ve tutkunun yerini çoğu zaman hizmeti yürütmek için gereken mali ihtizaçların ya da iyi bir vaaz verme baskısının aldığını görüyoruz. Maalesef çoğu zaman belirtiler ve mucizeler, kilise programları ve hatta kaybolanlara müjdelemek gibi şeyler, sevgimizi İsa’ya dökmekten daha önceliklidir.
Luka 14’teki düğün şöleni benzetmesi güçlü bir uyarıdır. Bir baba oğlu için bir düğün ziyafeti hazırlar ve birçok kişiyi davet eder. Luka davete verilen yanıtı ve bahaneleri anlatır:
17 Şölen saati gelince davetlilere, ‘Buyurun, her şey hazır’ diye haber vermek üzere kölesini gönderdi. 18 Ne var ki, hepsi anlaşmışçasına özür dilemeye başladılar. Birincisi, ‘Bir tarla satın aldım, gidip görmek zorundayım. Rica ederim, beni hoş gör’ dedi. 19 Bir başkası, ‘Beş çift öküz aldım, onları denemeye gidiyorum. Rica ederim, beni hoş gör’ dedi. 20 Yine bir başkası, ‘Yeni evlendim, bu nedenle gelemiyorum’ dedi.
Bunun üzerine baba, gelecek olanları aramaları için hizmetkârlarını caddelere ve sokaklara gönderir.
Hepimiz bu düğünün yakında gerçekleşeceğinin farkındayız ama hazır mıyız? Bahanelerimiz neler? Hatta bahanelerimizin iyi olduğunu bile düşünebiliriz, özellikle de aile, kilise ve hizmet içeriyorsa. Ama Baba bizi diğer oynaşları bir kenara bırakmaya ve kendimizi O’na hazırlamaya çağırıyor.
Basitçe söylemek gerekirse, diğer oynaşlar İsa’yı sevmekten bize daha öncelikli olan herhangi şeylerdir. Gerçek şu ki, dikkatimizi ilk buyruktan, yani Tanrımız Rab’bi tüm yüreğimizle, tüm canımızla ve tüm aklımızla sevmekten uzaklaştıran şeylerle uğraşacak zamanımız yok. Öncelikli odağımızın ne olduğunu görmek için yüreklerimize bakmalıyız. O’nu her şeyden önce sevmek bizim önceliğimiz mi? Bence İsa’yla olan yürüyüşümüzün tüm yönleri arasında bu ilk sevgiyi her şeyden daha çok korumalıyız.
Önce İsa’ya aşık oluruz ve O’nun bize olan inanılmaz cömert sevgisiyle büyüleniriz. O’nun sevgisini deneyimledikçe ve bu sevgide yürüdükçe, O’nu sevdiğimiz için bu sevgiye karşılık vermeye ve fedakârlıkta bulunmaya başlarız. O’nun sadakati, dualarımıza icabet etmesi ve yaşamlarımızdaki muazzam iyiliği bizi çoğu zaman hayret ve hayranlık içinde bırakır. Ama hepimiz zor zamanlardan da geçiyoruz. Bunlara vadiler, inişler, hayal kırıklıkları, kurak mevsimler ya da ne derseniz deyin. Tanrı’nın O’na duyduğumuz sevgiyi sınamak ister gibi göründüğü zamanlardan geçeriz. O’nun sevgisi bizi taşır, ama bizi O’na yönelten, tüm adımlarımızı O’nun isteğine ve hoşnutluğuna doğru yönlendiren bir sevgiye sahip olmalıyız. Yüreklerimizi ilk sevginin olduğu yerde tutmak bir mücadeledir.
Tanrı yıllar önce bir tapınma gecesinin geç saatlerinde bu gerçekle yüreğimi yakaladı. Üç çocuğumuzla birlikte bir ülkeden diğerine taşındığımız zorlu bir geçiş döneminden çıkmıştık. Birçok nedenden ötürü, bizim için ağır tahammül gerektiren bir hayal kırıklığı dönemiydi. O gece bir tapınma anının ortasında Rab beni Vahiy 2:2-4’e götürdü:
2 ‘Yaptıklarını, çalışkanlığını, sabrını biliyorum. Kötü kişilere katlanamadığını da biliyorum. Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun. 3 Evet, sabırlısın, adım uğruna acılara dayandın ve yılmadın. 4 Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın.
İsa’yı sevme tutkumu kaybettiğimi ve bunun farkına bile varmadığımı anladığımda şaşkına dönmüş ve kalbim kırılmıştı. Bu benim için yüreğimi korumanın son derece önemli olduğu konusunda bir aydınlanma oldu.
Bu ayeti ne kadar sık duyuyor ve kendimiz için bahaneler üretiyoruz? “Yüce mücadeleye”, inançta sebat etmeye ve iyi işler yapmaya o kadar kapılabiliriz ki, O’na olan sevgimiz yavaş yavaş kaybolur. O’nun en çok özlemini çektiği şey, O’nu tam anlamıyla seven bir yürektir.
Sevgisiz
Bugün Kilise’de çok sayıda iyi şey var: şifa, peygamberlik, belirtiler ve mucizeler, müjdeleme ve mali sunular. Hatta bu ruhsal armağan ve bereketlerin geliştirilmesi için sağlıklı bir iştah bile var. Gökte olduğu gibi yeryüzünde de olsun diye dua ediyoruz ve gerçekten istiyoruz. O’nun Krallığının geldiğini görmek istiyoruz. Hatta, rüyamdaki gelinin gerçekten damatla evlenmek istediğini düşünüyorum. Muhtemelen evi planlamış, sahip olacakları çocuk sayısını düşünmüş ve birlikte geleceklerinin hayalini kurmuştur.
Ama O’nu sevmenin önceliğinin farkında mıydı? Bana öyle geliyordu ki, damadına duyduğu gerçek sevgi ve samimiyetten çok, evliliğin getireceği faydalarla ilgileniyordu. İsa’yla bir ilişkinin tüm faydalarına sahip olabiliriz ama eğer sevgimiz yoksa bunlar kaybolup gider.
Ruh’la dolu imanlılar olarak karşılaştığımız en büyük ayartma ve mücadele Baba’yla olan yakınlığımız hakkındadır. Kendimizi uyanışa ve kaybolanları kurtarmaya o kadar kaptırabiliriz ki, asıl önemli olan şeyi, yani O’nu tanımayı unutabiliriz. 1. Korintliler 13:1’e göre, yaptığımız her şeyde O’na olan içten sevgimiz ve adanmışlıkla motive olmazsak, çınlayan bir zil ya da yankılanan bakır gibi oluruz.
Eğer rüyamdaki gelin, kendisini bekleyen damadının güzel ve sınırsız sevgisini deneyimlemiş olsaydı, o zaman neden hazır değildi, neden onu sabırsızlıkla beklemiyordu? Damada ilk aşık ve onunla bir hayat kurmaya hevesli olduğu günden, kendi düğün gününde ilgisiz kaldığı bir yere onu getiren neydi?
İnsanlar bana sık sık tapınma gecelerimizde yaptığımız gibi İsa’ya saatlerce tapınmanın aşırı ve savurgan olduğunu söylüyorlar. Öne çıkan sorular şunlardır: Meyve nedir ve insanlar üzerinde yarattığınız etkiyi nasıl ölçebilirsiniz?
İşte tam burada kilise olarak içinde bulunduğumuz duruma dair uyarı işareti var. Kurtardığımız canlar, yaptığımız toplantılar, kilise üyelerimizin sayısı, yetiştirdiğimiz öğrenciler ve programlarımızın etkinliği Tanrı’ya olan sevgimizi ölçemez. Tanrı’yı sevmenin meyvesi bizim tarafımızdan asla sayılarla ölçülemez, çünkü yüreklerimizi yalnızca O bilir. Sormamız gereken tek soru şudur: “Neden Tanrı’yı sevmek için daha fazla zaman harcamıyoruz?”
Tanrı’yı, O’na tapınmaktan elde edebileceğimiz herhangi bir yarar nedeniyle değil, kim olduğu için sevmeye çağrıldık. O, sahip olduğumuz her şeye layık olduğu gibi ayaklarının dibinde tapınma ve hayranlıkla geçirilen sayısız saatlere de layıktır. Tanrı’ya tapınmaktan yarar görürüz çünkü O’nun huzurundayken yaşamın doluluğunu hissederiz. O’nun varlığı şifa, iyileştirme, yaşam, sevgi ve umut bakımından zengindir.
Tanrı’nın huzurunda durduğumuzda bereketleniriz, ancak bunu aşırı ve savurgan olarak görmemizin tek yolu, O’na yalnızca almak için gelmemizdir. Tapınma almakla ilgili değildir. Tapınma vermekle ilgilidir.
En Değerli ve Kokulu Yağ
Kutsal Kitap aşırı ve savurgan tapınma hakkında bir hikâye anlatır. Bir kadın, günün protokolünü aşarak ağza alınmayacak bir şey yaptı. Bir yıllık maaşını bir kavanoz yağda biriktirmişti. Ve bir anda “israf” etti: ölçüsüz bir tapınma eylemiyle yağı İsa’nın üzerine dökerek. Odadaki diğerleri de onun aptal olduğunu düşünüyordu. Oysa İsa’nın kendisi bunun en önemli şey olduğunu söylemiştir. Sınırsız bir tutku ve İsa’yı sevme önceliğiyle hareket ediyordu.
Tutkusu, başkalarının ne diyeceği ya da ne düşüneceği korkusundan daha güçlüydü, maliyetle ilgili finansal endişelerden veya politik doğruculuktan daha öncelikli oldu. İsa’ya olan sevgisi tapınmanın en saf haliyle sergileniyordu. Alçakgönüllülükle karşı çıkan herkesin önünde İsa’ya her şeyini verdi.
Bırakın bir yıllık maaşımızı, bir Cuma gecesini bile vermeye ne kadar istekliyiz? Tanrı’ya tapınmak masraflı bir şey mi? Kesinlikle öyle. Tapınmanın özü, hayatımızı diri kurbanlar olarak teslim etmektir. Programlar, kilise kampları, seminarlar, müjdeleme, Kutsal Kitap çalışmaları ve benzerleri için sonsuz saatler harcamaya istekliyiz, ancak İsa’ya tapınmak için ayda bir gece ayırmaya geldiğinde bunun genellikle kilisede en az katılım gösterilen etkinlik olduğunu endişe verici buluyorum.
Sadece tapınarak hiçbir somut şey “başarmadığımızdan” korktuğumuz için mi? Bunun nedeni içten içe bütün gece boyunca Tanrı’ya tapınmanın pek bir değeri olmadığına inanmamız mı? Eğer yanıtımız evetse, Tanrı’ya durmadan tapınmamızın O’nun için ne kadar önemli olduğunu hatırlamalıyız. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın gökteki “taht salonuna” dair tek görüntü, yirmi dört ihtiyarın durmaksızın tapındığı, taçlarını tahtın önüne koyup “Sen layıksın” diye ilahi söylediği bir sahnedir.
Bir arkadaşım, insanlar ona tapınmada neden bu kadar çılgınca dans ettiğini sorduklarında, “Baba’yı gördüğümde kendimi tutamıyorum” diye yanıt veriyormuş. Ona daha fazla katılamazdım. İsa’yla tanıştığımdan beri, O’nu gördükçe daha çok seviyorum.
Ruhumuz patlamak üzereyken fiziksel bedenlerimizin sınırlarının geriliminde yaşamak nasıl mümkün olabilir? Yaşayan Tanrı’nın önünde kendimizi nasıl zapt edebiliriz ki? Ama çoğumuz zapt ediyoruz. Aptal olarak görülmemek için tutku düzeyimizi kontrol etmek isteriz.
Dünya Cuma gecesi barlarda ve diskolarda bedenin arzularını yerine getirdiğinde buna aptallık dedikleri gibi birçok kişi, sokakta bir kişinin bile kurtulduğunu görmeden saatlerce İsa’nın önünde oturmanın aptallık olduğunu söylüyorlar. Ancak O’nun iyi olduğunu tatmış ve bilen bizler için, O’nun her şeye layık olduğunu söylemekten başka seçeneğimiz yoktur.
Tanrı'ya Dönmek
Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın kilisesine ve halkına bir gelin olarak baktığı açıktır. Kutsal Yazılar boyunca bize sevgili, O’nun Gelini denir. Baba’nın İsrail’le ilgili üzüntüsü, onların başka oynaşların peşinden koşmaları ve sevgilerini, ilgilerini ve güvenlerini putlara ve bedenlerinin arzularına vermeleridir. Peygamberler sürekli olarak Tanrı’nın, kendisine dönmeleri yönündeki arzusunu iletirler. Bizler Tanrı’yı saf yüreklerimizle sevmek üzere yaratıldık ve İsa’nın bizi bu sevgiye kavuşturmak için bedelini ödediği şey de budur. Sadece O’na hizmet edecek ve iyi işler yapacak yanımızı değil, her yanımızı ister. O bizim yüreğimizin peşindedir.
İsa, tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları bir zamanın geleceğini peygamberlik etmiştir. Bunu söylediği tek zaman, Samiriyeli kadından içecek bir şey istedikten sonra onunla yaptığı konuşmadır. Bu bölüm üzerinde düşünürken, tapınmamızın O’na verilen bir dökmelik sunusu gibi olduğu sonucuna vardım. Birinci dünya konforlarımızın ve zevklerimizin tadını çıkardığımız bu nesilde, tapınmadaki duruşumuz genellikle kendine su almaya gelen bir kişiye benzetilir. Eğlenmek, kendimizi bereketli hissetmek ya da o hafta için yapılacaklar listesinden bir madde tamamlak istiyoruz. Tanrı’ya sevgimizi sunmaktan, yeni bir ilahi söylemekten ve O’ndan zevk almaktan başka bir amacımız olmadan tapınmaya nadiren geliriz.
Kutsal Kitap’ın bu bölümünde İsa’nın kadını o günün kültürüne uymamaya ve sadece Kendisine hizmet etmeye teşvik ettiğine inanıyorum. Tapınmada, sadece O’na “su vermek” için geldiğimizde gerçekleşen ilahi bir değiş tokuş vardır. Sonra da kuyu başındaki kadına yaptığı gibi üzerimize yaşam ve amaç söz edip serbest bırakır. Kadın O’na su verdikten sonra İsa, kadının yaşamına öyle güçlü bir şekilde girdi ki, bu kısa olay onu sonsuza dek değiştirdi.
O’nu sevmeyi ilk önceliğimiz yapmaya karar verdiğimizde büyük bir değişim olur. Gözlerimizi dünyadan, programlarımızdan, tutkularımızdan, hatta hayallerimizden ayırdığımızda ve sadece “Rab Seni istiyoruz” dediğimizde, O gelir. O’na yer açtığımızda bize gelmekten Kendini alıkoyamaz. Everything falls into place when we make a space to say, “You are worthy of my worship, Jesus.” O bizim övgülerimizin üzerine taht kurar (içinde yaşar, yerleşir, bir ev yapar). Krallık O’dur ve eğer O’nun Krallığını yeryüzünde istiyorsak, bu O’nun ikamet edebileceği bir yerde başlamalıdır. Bu da bizim tapınmamızdır.
Herşey O'nun Hakkında ve O'nun İçindir
Şehrimizdeki ilk büyük tapınma etkinliğimize başlamadan önceki haftalar ve aylar boyunca pek çok şey hakkında stres ve endişe yaşadım. En büyük korkum kimsenin gelmemesiydi, çünkü sonuçta ben kimdim ki? Ya tapınmamız bölgemizdeki insanlar için doğru tarzda değilse? Ya insanlar tapınma etkinliğime gelmek için bana yeterince güvenmezlerse? Endişe, endişe ve daha fazla endişe. Tapınma etkinliğinden önceki gece kanepede uyuyordum ve Tanrı’nın duyulabilir sesini duydum.
Bu, hayatımda Tanrı’nın duyulabilir sesini ikinci kez duyuşumdu. Sesi beni uyandırdı ve şunu duydum: “Her şey Benim hakkımda, her şey Bana ait ve her şey Benim için ve Benim yüceliğim için.” Bu durum benim için her şeyi değiştirdi. Tüm kaygılarım eriyip gitti ve bakış açım tamamen değişti. O zaman etkinliğin hiç benimle ilgili olmadığını anladım. Mesele insanların gelip gelmemesi ya da benim kendimi iyi hissedip hissetmemem değildi. Mesele insanların tapınmayı sevip sevmemesi bile değildi. Mesele şuydu: Tanrı onur konuğu olarak bir yer bulacak mı ve orada hoş karşılandığını hissedecek mi?
Tapınma, insanlara yönelik bir hizmet değildir. Baba’ya yönelik bir hizmettir! Tapınma, İsa’nın dönüşü için yolu hazırlayan bir hizmettir. İnsanların yüreklerini yeniden O’nda konumlandırmaları ve kendilerini O’nu ve yalnızca O’nu sevmek üzere ayırmaları için bir yerdir. Başlangıçtaki sevgiye geri dönmekle ilgili bir hizmettir.
Tanrı’nın varlığını istiyoruz. Ruhlarımızın derinlikleri evrenin Yaratıcısı ile gerçek bir birliktelik için haykırıyor. Bugünkü protokolün ötesine geçmeliyiz. Kültürümüzün bize aşıladığı şeyleri aşmalı ve O’nu bulmalıyız. Adanmış olmak, kendimizi O’nun için ayırmamız gerektiği anlamına gelir. O’nu aramak için beklentiyle dolu ve hazır bir şekilde sunağa ilk gelenler biz olmalıyız.
Bu makale, Tiffany Buhler’in “Unto Him” adlı makalesinin Türkçe çevirisidir. “Tanrı’yı Arzulamak” ekibi tarafından çevrilmiştir.
Yorumlar